Dünya basın-yayın sahip, yazar ve yöneticilerini İstanbul'a davet ettik. WAN genel kurulu İstanbul'da yapıldı. Bu güzel, fakat güzel olmayan, gazete, dergi ve televizyonlarımızın hali. Başbakan, Türk medyasının tirajını sıkılarak söyledi. Başka türlüsü mümkün değil. 4 milyon tirajla iftihar edebilir miydi? Bu tiraj, diğer bazı ülke gazetelerinin -mesela Japonya'nın- yalnızca sabah veya akşam baskıları. Kaldı ki 4 milyonluk tiraja Türkiye'de gazete adına ve gazete şeklinde çıkan ne varsa dahil. Halbuki spor ve magazin gazetelerini "günlük siyasi sabah gazetesi" kategorisine girenlerden ayırmak lâzım. O zaman tiraj yarı yarıya düşer ve daha bir içler acısı manzara ortaya çıkar. Bunun bir faydası olur ki "gazete"ler gerçek sıralarında yer alırlar. Gazete tirajlarımız böyle dergi tirajlarımız daha mı iyi? Keşke öyle olsaydı. Yurdumuzda dergi neredeyse çıkmıyor. Çıkanlar da bazı gönüllülerin fedakârlıklarıyla hayatlarını devam ettirmekte.Tirajı ve o tirajla mütenasip muhtevasıyla var olan tek dergi, THY'nin yolculara bedava dağıttığı Skylife dense mübalağa olmaz. Kitap tirajları da utandıracak cinsten. Dünyada kitap tirajları yüz binlerle, milyonlarla ifade edilirken bizde binli rakamlar mevzubahis. Nasıl ki ciddisi, magazini, sporuyla bütün gazetelerimiz, onların bir gazetesinin yarı tirajındaysa yıllık bütün kitap baskılarımız da birkaç kitapları kadar. Ayrıca şuna da bilhassa dikkat etmeli. Bizim ciddi gazete saydığımız misafirlerimize göre magazin gazetesidir. Birinci sayfasında, ikinci sayfasında, ara sayfalarında, son sayfasında boy boy çıplak resim basmaları yetmiyormuş gibi aynı mesleki alışkanlığı ilavelerinde çarşaf çarşaf tekrarlayan bir gazete batıda da doğuda da ciddi gazete sınıfına girmez. Magazin gazetesi hükmü vermek için başka sebepler de var. Bizde haberler sanki bağırır. Manşetler, sür manşetler kocaman kocaman harflerle yazılır. Bu ölçülerle baktığımızda tiraj ve halimiz ortada. Hangi kategoriye girdiğimiz de ortada. Dergi yok gibi, kitap yok gibi, gazeteler resmettiğimiz gibi... Ya televizyonlar? Onlar da bir-iki haber kanalı hariç sabahtan akşama göbek dansı yaptırmakta. Şu medya manzarası, şu göbek dansı... Sonra da kızıyoruz. Neden bizi; Boğaz, rakı, şiş kebap, dansöz tiplemesiyle hatırlıyorlar diye... Bu imaja yol açan kim? Bakınız dünyanın medya sektöründeki en önemli isimleri misafirimiz oluyor. Kitaplar dolusu konuşmalar yapılmakta. Bizde haberler nasıl çıkıyor? -Başbakan başını önüne eğip göbek şova bakmadı? Peki siz bunu yapan başbakanı kime şikâyet ediyorsunuz? Halka mı misafirlere mi? İkisinde de Tayyip Edoğan'a çalışırsınız. Kabul ve itiraf edilmeli ki Türk medyası Türk milletinin arzu ve isteklerine layıkıyla cevap vermemekte. Onun için olması gereken yerde değil. Şunu keşke büyük şehirlerin ana meydanlarına en azından manşet harfleri iriliğinde yazsak: -Kalkınma, önce kültürden geçer. Hep GSMH üzerinde duruyoruz. Ya kültürel gayri safi milli hasılamız ne vaziyette? Medya onun mühim bir taşıyıcısıdır. Ne magazin ne çıplaklık. Ne bağırtı, ne hakaret. Bu milletin şuur altında özlemini çektiği: Bağırmayan doğru haber ve namuslu yorumdur.