27 Mayıs darbesini yapanlar, hayatta olsalardı bugün herhalde pişmandılar. Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan hakimler de öyle. En azından evlatları, torunları pişmandır. Zira herkesin bir insan yanı var. O darbe ve o idamlar artık, Genç Osman'ın Yedi Kule Zindanlarında boğulması, Şehzade Mustafa'nın katli, Sultan Aziz'in şahadeti, İstiklal Mahkemesi darağaçları gibi tarihçilerin, araştırmacıların, fikir adamlarının işi. Onun için idamın bile mevzuatımızdan çıkartıldığı bir zamanda 27 Mayıs sehpalarının karşısına geçip "oh oldu" demek ancak diyeni küçültür. Bu mümkün mü? Bir dehşetli dram yarım asır evvelinde kaldığı halde bugün ona sevinenler, 27 Mayısı tebcil edenler çıkabilir mi? Bize sorarsanız "hayır" derdik. Fakat yanılıyormuşuz. 27 Mayıs "devrim" diye methediliyor. "Toplumsal dönüşüm" diye övülüyor. Demokrat Parti iktidarı cumhuriyete ihanetle suçlanıyor. Konuşmacının lafları baştan sona nefret, gayz ve kin. Şaşmamak mümkün mü? Bu nasıl kan davası ki geçmiş uzun zaman affa vesile olamıyor? Bu nasıl ideoloji ki hiç esnememiş? Kendini hiç sorgulamamış. Fikrin kireçlenmesi bu olsa gerek. Üstelik 27 Mayısı devrim diye överek Menderesleri neredeyse mezarlarından çıkartıp tekrar yargılamaya tevessül eden bir hukukçu. Kadınlar gününde kadına dair şu sözlere bakın. Darbeye destan teşebbüsü. Kadına dair tek cümle "örtünmenin özgürlüğü mü olur?" demekten ibaret. Ankara Barosu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bir konferans düzenlemiş. Sahibinin ruh sağlığı hakkında insanı şüpheye sevk eden konuşma o Baro'da yapılmış. İşte özetle, fakat kelimesi kelimesine dedikleri: -Menderes dönemiyle ezanın Arapça'ya çevrildiğini biliyoruz. Ailemden namaz kılmayı öğrenmek istedim. Sonra birden Arapça ile ezan başladı. Ondan sonra hiç düşünmedim namaz kılmayı. Aynı dönemde Menderes'in Said Nursi'nin elini öptüğünü gösteren fotoğrafı yayınlandı. Bunlar beni soğuttu.'Demokrat Parti'nin başa gelmesiyle ne olduysa oldu. Din adamları kaşındı. Ancak Atatürk'ün getirdiği temel kavramları, medeni devleti, milleti içine sindiremeyenler kazandı. O kazanımları içine sindirememiş kişiler, Atatürk'ün ölümüyle birlikte bugünün altyapısını oluşturmaya başladılar. Tek kurtarıcı olarak ordu görüldü. Toplum tarafından görev verildi ve 27 Mayıs oldu. Toplumsal dönüşüm oldu. En özgürlükçü Anayasa geldi. Demek ki her zaman bir ihtilal darbe değildir, devrim de olabilir. İdam edilen Menderes hükümeti üyeleri çocuk ve bebek davalarından değil, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyete ihanetten yargılanmalıydı. Konuşmacı bir bayan. Halbuki biz kadınları daha merhametli bilirdik. Karşımızda ise düşündürücü bir vak'a var.. Yazık mahkemelerimize. Yüksek mahkemelerimizi böyleleri mi temsil ediyor? Sanki mevcut kavgalar yetmezmiş gibi arşivlerden intikam mevzuları toparlanıp gündeme taşınmakta. Bunu yapanlar Türkiye'yi seviyor denebilir mi? İnsanı sevmeyen bir şeyi sevmez. Yüce Allah, kimseyi sevgi fukarası yapmasın. Sevgi, şefkat ve merhametten mahrumluk ne kadar kötü...