Leyla Zana ve arkadaşları hapishaneden tahliye olduklarından beri ılımlı mesajlar vermeye devam etmekteler. Leyla Zana, dün DEHAP'ın Diyarbakır'da tertiplediği Barış ve Demokrasi mitinginde AB ve ABD'ye mesajlar vererek Irak ve Filistin olmak istemiyoruz, Kürt ve Türk unsurlardan birinin arkasında yer alarak kan dökülmesine yol açmayın mealinde sözler söyledi. Bu gayet isabetli tesbitin altını imzalamayacak bir Türk düşünemiyoruz. Tek vatan, tek devlet, devletin birliği vs. gibi vaz geçilmez milli değerlere yaptıkları vurgularla eski DEP'lilerle Kürt aydınlar, Türk milliyetçisi olmasa da Türkiye milliyetçisi gibi hareket etmeye başladılar. Aynı mitingte DEHAP genel başkanı Tuncer Bakırhan da PKK/Kongra-Gel'e ateşkesi bozmaması çağrısı yaptı. Benzer çağrılar, aynı partinin Çağlayan'daki mitinginde de tekrarlandı. Bunlar ne anlama geliyor? Birincisi, Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak, uzun hapishane yıllarında bir aydın sorumluluğuyla kendileriyle hesaplaşmış, muhasebe ve muhakemelerini yapmışlar. Aksi de olabilirdi. Onca yıldan sonra dışarı çıkmış bu insanlar, hınçlanmış ve bilenmiş bir vaziyette nefret de saçabilirlerdi. O basitliğe düşmediler, tersine sağduyulu hareket ediyorlar. İkinci husus şudur, Kürt asıllı vatandaşlarımız değil ama onlar adına hareket edenler bundan böyle yollarını ayırmaktalar. Dört eski DEP milletvekilinin de içlerinde yer aldığı bir kısım aydınlar, DEHAP merkezli olarak birlik ve barıştan yana tavır koyuyorlar. Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK/Kongra-Gel ise yeniden silaha sarıldı. Bu örgüt bir haftadır eskiden olduğu gibi yine asker, polis, sivil vatandaş katline başladı. Bu ayrılış zamanla daha da netleşecek ve belki kendi aralarında bir iç hesaplaşmaya da gidecek. Ilımlı Kürtçüler veya olması gereken ifadeyle Kürt asıllı Türk vatandaşlar, taleplerini kanunlar çerçevesinde dile getirecekler. Artık DEHAP da bir ırk ve bölge partisi değil, Türkiye partisi olmak istediğinin işaretlerini vermekte. Mantıklı olanı budur. Türkiye, burada yaşayan herkesin, bu bayrak da 70 milyonun. Onun için Kürtleri azınlık diye göstermek onlara yapılacak en büyük kötülüktür. DEHAP bir Kürt asıllı vatandaşın derdiyle dertlendiği gibi, -mesela- Bulgar asıllı bir vatandaşın derdiyle alakadar olmalı. Diğerlerine gelince, onların radikal, marjinal ve tehlikeli olacakları anlaşılıyor. Bütün Kürtler bu radikal örgütten bir an kurtulmalıdır. Kan döküldükçe her çözüm zorlaşır. Zaten silah mafyası dışında kimseden destek göremezler. Ne ABD ne İngiltere ve ne de AB, PKK ve uzantısı yanında yer almaz, alamaz, almamalı. Netice itibariyle, yeni dönemde Türk hükümetinin gerçekçi uygulamaları, TBMM'nin çıkarttığı kanunlar, basın ve askerin bunlara verdiği desteklerle bir barış, istikrar ve kalkınma süreci yakalanmıştır. Şimdi, Türk aydınları da kendi kendileriyle hesaplaşarak bir musibeti bin nasihate dönüştürmeli. Aklı selim sahibi Kürtler, vatanın asli unsurlarından olduklarına inanarak silaha, teröre, bölücülüğe asla taviz vermemeliler. Leyla Zana'nın dediği gibi biz Irak ve Filistin olmak istemiyoruz. 30 bin kayıp yetmez mi? PKK'yla mücadele için harcanan para, şu günkü dış borcumuza eşit. Türkiye kan kaybettikçe, Türk de zayıflar, Kürt de diğerleri de...