Irak'ın, bu talihsiz ve zavallı memleketin işgal edilmesi dördüncü yılını doldurdu. Önce diktatörlük, sonra işgal. Diktatörlük rejiminden önce de türlü iç çekişme, darbe ve kargaşa. Hep yazıyoruz ya bunların cümlesi, Irak da Filistin de Kosova da Osmanlı sonrası artçı sarsıntılar. Dünyanın ortak kanaati o ki Osmanlının gitmesi huzuru bitirmiştir. Huzurun avdeti Türk Barışının tesisi ile mümkün. Bu yüzden Ankara'nın, devletin bütün bölgeye kucaklayıcı, toparlayıcı bir anlayışla bakması, böyle bir siyaset gütmesi, bu yöndeki siyasetlerin daha da takviye edilmesi şarttır. İşgal, bir süper güç ve müttefikleri tarafından yapılsa da ne getirdi? Huzur, barış, demokrasi ve refah vaadleri ile girdiler. Zerresi gelmedi. Fakat yer altı servetlerine kendi tayin ettikleri hükümetlerle akdettikleri sözleşmelere dayanarak uzun vadelerle sahip oldular. Gaye de zaten buydu, geri kalan laf-ü güzaf. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNİCEF'in açıklamasına göre geçen dört sene zarfında bir milyon insan ölmüştür. Bunun 3-5 katı da iç ve dış göç var. Herhalde ölenler kadar da yaralı mevcut. Artık hekim hizmetleri de verilemiyor. Daha evvel de yazmıştık, tekrarda fayda var, yaz gelmesiyle birlikte bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkması da mümkün. Bölgenin sağlığı da tehlikeye düşebilir. İşgal, Irak açısından felaket oldu. Ziyan yalnızca ölü, yaralı ve göçlerden ibaret değil. Memleket parçalanmanın eşiğinde. Önce sadece işgalciler öldürüyordu. Şimdi farklı inançtakiler de birbirini boğazlamakta. İşsizlik demeye gerek yok ki almış başını gidiyor. İçme suyu bile bulunamıyor. Onun için Iraklı diktatörlük günlerini aramakta. Eğer, Kerkük bir referandum emri vakisiyle Kürt bölgesine mal edilirse bölge daha da karışabilir. Buna rağmen Bush, hâlâ zaferden söz etmekte. Halbuki işgal bizzat Amerikan şehirlerinde bile protesto ediliyor. Belki petrol ve yer altı zenginliklerini ele geçirdi ama prestijini kaybetti. Başta Türkiye olmak üzere Amerikanın bölgedeki itibarı çok yara almıştır. Washington, yüz yılda bir fırsat yakaladı. Bu fırsat, tek başına süper güç, cihan devleti olarak kalabilmekti. Başına talih kuşu konmuştu. Bu imkânı idare edemedi. Tek güç olma iradesini yerli yerince kullanamadı. Büyüklük adaletle mümkündür. Büyüklükle fırsatçılık zıt kavramlardır. Bu neticeden dolayı toparlanma yolunda olan Rusya Federasyonu Amerika'nın tek süper güç olma keyfiyetini tartışmaya açtı.. Önce Putin, hayli ağır konuştu, "dünyaya efendi olamazsın!" dedi. Sonra bakanları konuşmaya başladı. Irak'ta 4 Bine yakın da Amerikan askeri öldü. Çok yüksek miktarda masraflar yaptı. Bütün bu sebeplerden dolayı Beyazsaray, inattan vaz geçerek çekilmelidir. BOP hayali öldü. O ölünce büyük Kürdistan ve Büyük Ermenistan hayalleri de öldü. Amerika, önce PKK'yı Türkiye'ye teslim etmeli. Sonra da bütün Irak'ı. Başka yol yoktur. Bunu göremeyen devlet zaten süper güç olarak kalamaz.