İslamofobi, 'İslam korkusu' demek. Sömürge güçleri, dünyayı böyle bir yalana inandırdılar. Neden korkulur? Tehlikeli olandan. Her insanın dünya ve ahiret saadeti için gelmiş olan İslam'ın korkuyla hiçbir alâkası olmadığı halde bu çamuru, Müslümanların üstüne sıçrattılar. Derin dünya, bu iftirayı yaymasaydı Afganistan'dan, Irak'a, Sudan'a, Somali'ye, Mali'ye kadar nerede hangi işgal yaşanmış ve yaşanmakta ise onları yapamazlardı. Mezkür korkunun maddi gâyesi, altın, gümüş, uranyum, platin, petrol, su, pamuk gibi yer altı ve yer üstü kaynakları, mânevî gâyesi ise haçlı zihniyetini devam ettirmektir.. Bu korkuyu salarken ellerinde birkaç silah var. Demokrasi, nükleer güç, fundamentalizm, radikalizm, fanatizm...'Demokrasi her devlete gereklidir. Nükleer silahlar insanlık düşmanıdır. Antidemokratik diktatoryal idareler nükleer silahlara sahip olmakla tehlikelidir. Gelişmiş devletler, uluslararası güçle o silahları o dikatörlerden alarak bu devletlere demokrasi, laiklik, eşitlik, huzur ve insanlık götürmelidir.' Bu tezin sahipleri antitez olarak da karşılarında düşmanlar ihdas ettiler. Göstermelik de olsa haklılık gerekmekte. Sayılanlar götürülürken kökten dinciler, fanatikler, radikaller kendilerine engel olmalılar. Senaryo gereği başlayan, sonra hakimiyeti kaybedilen bu mücadeleyle fundamentalist veya kökten dinci, radikal Müslüman yahut fanatik dinci dedikleri bu insanlar eliyle dünyanın saf kitlelerine İslamla alakası olmayan bir İslâm göstermekteler. Merhametsizce öldüren, sert, haşin, kadınları her türlü insan hakkından mahrum bırakan bir hayat tarzı. Halbuki radikal dedikleri o gruplar, vahşi batının kendi eseri. Merhum Hüseyn Hilmi Işık'ın eserlerinde yazdığı gibi Şia'yı Yahudiler kurdu, Vehhabiliği İngilizler kurdu, ehl-i sünneti ise Osmanlılar korudu. Bütün bunlar, bu inanç ve eylem kaosu aynı zamanda ve her cephesiyle Osmanlı unsurunun geçici bir süre bile olsa devre dışı kalmasından ileri gelmektedir. O unsur güçlendikçe bu yalan sönecek, aldatılarak yalana alet edilen radikaller de hakikati göreceklerdir. Üstünde durarak bir kere daha tekrarlayalım, İslamofobi, haçlı taarruzlarının psikolojik koludur. Nihai hedef, hem İslamı kötüleyip Müslümanları daha da geriletmek ve hem de İslam coğrafyasını sömürmektir. Bu maksatla her devirde farklı akide ve faaliyet zümreleri teşkil ettiler. Hilafeti kim devre dışı bıraktı, SSCB'ye karşı el Kaide'yi kim kurdu, İran'a karşı Saddam'ın arkasında kim vardı? Nerede Saddam Irak'ının nükleer silahları? Dikkat edilmeli ki Somali'de, Mali'de, Suriye'de fanatik dinci dedikleri Eşşebab vs. Vehhabilik kaynaklı akımlardır. İslamofobinin mahiyeti bu olduğu halde ona hem batısı ve doğusuyla Hıristiyan âlem ve hem de İslam ülkelerindeki bir kısım batı eğilimliler inanmaktalar. Bu kirli havayı nasıl temizlemeli? Bu rüzgârı ne yapmalı da bir barış iklimine çevirmeli?