Herkesin bir dünya markası var, bazılarının gazlı içecek, bazılarının beyaz eşya. Bizim dünya markamız İstanbul. İstanbul, bir zamandır 2010 Avrupa Kültür Başkenti yarışındaydı. Üstüne teke tek gelemedikleri için 1 ay evvel son dakikada Kiev'i karşımıza çıkardılar. Emsalsiz şehrimizden emin olsak bile yine de yüreğimiz ağzımıza gelmedi değil. Neyse ki dün muştulandık, İstanbul, Ukrayna'nın başşehrini arakada bırakarak ipi göğüsledi. Bu hoş fikir, 1985 yılında sinema sanatçısı Melina Merküri ismindeki Yunan kültür bakanının eseri. Fikir önce "çevrim içi" çalıştı. 15 yıl boyunca sadece AB üyesi ülkeler arasında seçim yapıldı. Bu cümleden olarak da Atina, Selanik, Brüksel, Floransa gibi yerler, Avrupa'ya başkent oldular. 2000'den sonra "çevrim dışı"na çıkıldı. Sebep yeni bir bin yıla girmekti. Hatırlarsınız "milenyum" diye bir yalanla gözler boyanmıştı. Hıristiyani bu terminoloji ile insanlığa sahte cennetler vaad edildi, ama sonu sukut-u hayal oldu. Dünya, deniliğine devam etti. Milenyumla beraber Avrupa Birliği dışı devletlerden de şehirler yarışa girmeye hak kazandı. İstanbul işte bu fırsatı değerlendirdi. Açıklanan haber, kasım ayında resmiyet kazanacak. Olimpiyatları İstanbul'a alamadık. 'Formula'yı ise aldık. Şimdi de İstanbul yeniden "başkent". Zaten son 25 yıldır, İstanbul fiilen yazlık başkent. Son 25 yıldır İstanbul'a haylice emek verilmekte. Bu 25 yıl içinde gelen belediyelerden biri hariç diğerleri çok güzel hizmetler yaptılar. Şimdi herkes vicdanının sesini dinleyerek konuşsun. Evet, yol inşaatlarıyla sıkıntı çekilmekte, ne var ki sabrın sonu selamet değil mi? Bu bir. İkincisi, İstanbul'un tamamı Emirgân'a döndü. Biz eskiden lale mevsimi gelince bu nazenin çiçeği görmek için Emirgân Korusu'na giderdik. Halbuki 2006 Nisanında Fatih ana merkez ilçe hariç, Fatih ve Yavuz Selim Camilerinin çevresi ne yazık ki iltifat ve ilgi görmüyor, İstanbul'un hemen her caddesinde üstelik de siyah lale dahil her çeşit lale kilometrelerce uzamakta. Tekrarlayalım, İstanbul dünya markamızdır, medarı iftiharımızdır. Ne yapılsa az. Büyükşehir çalışıyor. Buna şahidiz. Daha da çalışması lazım. Dediğimiz gibi tarihî yarım adanın tam ortası ihmal edilmiş durumda. Ancak tek başına belediyenin çalışması yetmez. İstanbul'un asayiş problemi çok ciddi hallerde. Asayişsizliğin her çeşidi yaşanıyor. Emniyet çalışmıyor mu? Hem de fevkalade çalışmakta. İstanbul en fazla göç alan şehir. Artık su, elektrik, temizlik, ısınma derdi yok. Diğerleri ise mimariden, zehirli atıklardan, asayişe kadar devam ediyor. Bunlar, İstanbul'u yöneten bütün birimlerle İstanbullunun el ele vermesiyle yenilebilir. 2010'a 3.5 yıl var. Şehrimize dair yapılması gerekenler bir kat daha artmıştır. Bırakınız kasım ayını, şu haberden sonra dahi turist sayısında artış olabilir, İstanbul bu yaz misafir patlaması yaşayabilir. Avrupa Kültür Başkenti, huzur diyarı, asude bir yer, İstanbul, ismine, tarihine ve yeni unvanına layık olmalı, dünkü o rüya şehir yeniden doğmalı, rüya hakikat olmalı. Şair Nedim Efendi bir kere daha haklı çıktı.