Dünkü istifalarla iktidar partisi, 367 milletvekilinden 357 milletvekiline indi. Eğer bir parti sandığın açıldığı günle vardığı zaman arasında bu denli kan kaybına uğramışsa, kan kaybının devam da edeceği görünüyorsa o parti yönetim kadrolarının meseleyi çok ciddi mânâda tahlil etmeleri gerekir. Öncekilerin istifa sebeplerini bilmeyiz ama Erzurum milletvekili İbrahim Özdoğan'ın gerekçeleri samimi görünüyor. Müstafi vekil, "başbakana ulaşamıyorum", diyor. Daha beteri de var, "bakanlara ulaşamıyorum" diyor. Bir vekil ulaşması gereken yerlere ulaşamayınca ne yapar? İşte dedikleri "bunun üzerine mecliste oturup çay kahve içerek zaman öldürüyoruz". Bu kısacık açıklamanın çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Hakikaten başbakana ulaşılamıyor mu? Hakikaten bakanlara ulaşılamıyor mu? Bu kapılar milletvekillerine kapalı mı? Belediye başkanları bulunamıyor mu? Üst bürokratlar görülemiyor mu? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ulaşılmayan adam olmak istemediğini biliyoruz. Bakanlar da aynı iyi niyette. Fakat danışmanlar, özel kalemler, sekreteryalar vs. vs... gibi işi halletsin, kolaylaştırsın diye bulunan isimler, kişiler, görevlilerden bazıları ne yazık ki araya duvar olmaktalar. Hatta sadece başbakan ve bakanlar değil bazı belediye başkanlarına da ulaşmak mümkün olmuyor. Bu noktada da yardımcılar değil bazı reislerin kendileri kapılar ötesinde. Bizzat onlara ulaşılamıyor. Bazı üst bürokratlar da böyle. Vatandaş başbakanın yakın çevresine ulaşıyor. Cevap "haftaya tekrar ara". Halbuki not alıp dönmek onun vazifesi. Bir de telefon rezaleti var. Güya 5 yıldır, 10 yıldır telefonlar değişmiyor. Doğru, fakat yanı sıra bir çok numaralar alınmış. Eskiler, yarım saat çalsa açan yok. Telefon suiistimalinin en berbadı ise o çevredeki adamların 15 güne bir numara değiştirmeleri. Son numaralarını bilene aşk olsun. Herkes hatırlayacaktır. Başbakan bir canlı yayında Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın telefonunu ilân etti. Ulaşılmaz olmayı hedef alan biri bunu yapar mı? Yapmaz, lakin, her şey başbakanın hüsnüniyeti ile hallolmuyor. Bu etraf, çevre her devirde semirir, şımarır, bakanı da başbakanı da onu da bunu da mahvedip bitlenir ve çeker gider. Hesabı ödemek sorumlu makamdakine kalır. 10 milletvekilinin 10'u da mı haksız, 10'u da mı yalancı, 10'u da mı müfteri? Başbakanın kulak kesilmesi lâzım. İstifa edip başka partiye gitmiş olsalar bile onlardan hiç değilse 3 kişi çağırıp konuşursa bundan sonrası için faydalı olur. Bir milletvekili başbakana, bakana ulaşamıyorum diyerek asap bozukluğu içinde istifa ediyor. Bu vak'ayı hafife almamalı. Zira ulaşılamayan makamlar var, 6 ayda ulaşılamayan belediye başkanları var, 1 senede ulaşılamayan özel kalem müdürleri var. Sayın Erdoğan bunları bilmiyor. Sayesinde makam mevki sahibi olanlar havalara girmişler. Bu şımarık hava bitmezse bu istifalar durmaz. Eğer müstafi sayısı bugünkünün 2 katına çıkarsa erken seçim konuşulacaktır. Bir dahaki seçimde mevcut tablo hayaldir. Onun için bir kere daha yazıyoruz. Tayyip Bey, evin içini ihmal etmemeli. Hele baş müzakereciliği bizzat yüklenmemeli. Yangın küçük olsa dahi onu küçük gören büyük ziyana uğrar. Bu sebeple varılamayan, bulunamayan konuşulamayan her kim var ise, vekillerle, aydınlarla, medya mensuplarıyla, vatandaşla köprü olacağına duvar örenleri tez elden ayıklamalı. 10 az sayı değildir. İstifa 10'u bulmuşsa üzerinde 10 gün düşünmeli.