Bu gece saat 24.00'da 365 gün 6 saat veya 12 ay yahut 1 yıl olarak 2014 arkada kalmış olacak. Son gününü yaşadığımız seneye yarın belki "dün" diyeceğiz fakat ilerleyen günlerde o artık "geçen sene" olacak. Hani geometride "iki nokta arasından bir doğru geçer" diye bir kanun vardır. İnsan ömrü de böyledir. Başlangıç noktası doğum, son nokta ölümdür. Hayatın bu iki noktası arasından bir ömür geçer. O ömür doğru mudur, eğri midir? Bir malî yılı arkada bırakırken şirketler, hesap-kitap yaparlar. Bilançonun ne gösterdiğine dikkat ederler. Şirketin kârda veya zararda olup olmadığı böylece anlaşılır. Hicrî, rumî, milâdî, şemsî, kâmeri, Çin takvimi vs vs hangi takvim esas alınırsa alınsın neticede bunların hepsi insanın bir ân, bir saat, bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl ve bir ömür yaşadığını göstermektedir.
Takvim, ölümü gösteren pusuladır...
"İnsan" denen fâni, hangi takvimi tercih ederse etsin netice itibariyle o takvimin son ayının son günü istese de istemese içinde yaşadığı seneyi bitirmektedir. Böylece herkes, yaşının üstüne bir yaş daha koymakta. O gün, ömrün o günkü haline göre bebeklikten, çocukluktan, gençlikten, orta yaştan, yaşlılıktan bir yaş daha ileriye geçmektedir. Bu zaman ırmağı geriye değil, ileriye doğru akar. Bu hızlı akış, bir bahara değil hazana, sonbahara ve kışa doğrudur.
Bunlar herkesçe bilinmekte. Fakat bilmek başka idrakinde, şuurunda, farkında, inancında olmak başka. Herkesin bu taş gibi katı gerçeğin derinlemesine idrakinde olduğu şüphelidir. Öyle olsaydı yılbaşı günleri çılgın, sorumsuz, serezât eğlencelerle dolmazdı. "Şans oyunu" denen kumar dönmez, envâî çeşit alkol su gibi akmaz, haram borsası tavan yapmaz, akıl sahiplerini terk etmezdi.
Eğer; bu idrak, bu şuur ve sonsuzluk önünde bu muhasebe kaygısı cemiyete hakim olsaydı benlik, bencillik, nefsaniyet galip gelmez yoklar, yoksullar, düşkünler, kimsesizler, mülteciler, kimsesiz kadınlar, yetim ve öksüz çocuklar, köprü altlarını mesken tutmuş bîçâreler düşünülürdü. Bu gecede bazı evlerdeki israfla bir kaç aile, bazı otellerdeki korkunç israfla bir kaç mahalle, bazı mahallelerdeki sel gibi israfla bir kaç şehir, bazı şehirlerdeki dehşetli, fütursuz çılgın hovardalıklarla bir kaç memleket doyabilir.
Emperyalist, sömürgeci devletler, sadece silahla, işgalle gelmiyor, almıyor ve götürmüyor. Onlar bir de modaları, şirketleri, eğlenceleri, örfleri, efsaneleri, filmleri, hayat tarzları ile gelmekte, değiştirmekte, icra ettikleri psikolojik işgalle o ülke insanlarını kendileri olmaktan çıkartmakta, nemelâzımcı yapmakta, dininden tarihinden, ilminden, edebinden, vefa hissinden, diğerkâmlık/empati duygusundan, merhamet vasfından koparmakta, robotlaştırmakta.
Şu varki kim ne yaparsa yapsın; ilerde, ötede bekleyen bir durak var. O durak muhasebe durağıdır. Kişi bu dünyada muhasebesini ister yapsın isterse vur patlasın, çal oynasın "ahiret de neymiş?!" desin. O durakta bekleyenler, yola çıkacak ve "dur bakalım!" diyecekler.
Bir yıl arkada kaldı, bu doğru. Kabre bir yıl daha yaklaşıldı; bu daha da doğru.
Sevgili Peygamberimiz aleyhi's salâtü ve's selâm ne buyurmaktalar? Bu buyrulan bir hayat rehberidir, iki cihan saadetinin reçetesidir. İnciden değerli sözlerle başa tâc bir muazzam nasihattir. İşte dedikleri: "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz?"
Yazımız soruyor "kabre kaç km var?" diye. Ne malum? Belki de km değil sadece metre var. Yeni yıl, yeni sene; evet ama Allah'ı unutarak, hatırlanmaya muhtaç olanları unutarak, kendimizi unutarak değil.
2015'in ailelerimize, şahıslarımıza, milletimize, ümmetimize, devletimize, komşularımıza ve insanlığa iyilik, huzur, bolluk, adalet, sulh ve sükûn getirmesini, bu yılda zulmün, işgallerin, savaşların, kan ve gözyaşının, diktanın bitmesini, insani hasletlerin, sağduyunun, merhametin galip gelmesini yüce Allah'tan niyaz ederiz.