Sosyal gündemde kadına dayak tartışılıyor. Bu mevzu, oldum olası insanlık ayıbı. Kadın, tarihten beri bizim toplumda dayak yer. Keza kadınının dayak yemediği hemen hiçbir cemiyet yok. Dayak atanda sadistçe bir güç gösterisi vardır. Kaba kuvvet örneği, üstünlük kompleksinin aşağılık sarhoşluğundadır. Halbuki erkek, evleninceye kadar anasına, evlendikten sonra eşine muhtaç varlıktır. Kadın, anadır, eştir, eş adayıdır. Kadın ve erkek birbirini tamamlayan varlıklardır. Birinde olan özellikler diğerinde bulunmaz. Kadın eli değmeyen ev ve hayat kuru ve kısırdır. Kadın, hayatı düzenleyen ve güzelleştirendir. Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- kadınlarını adeta el üstünde tutmuştur. Keza "cennet anaların ayakları altındadır" buyurmuştur. Bununla ana rızası almadan cennete girmenin mümkün olmadığını ifade etmekteler. Erkek hayatta ya kendi anası veya çocuklarının anasıyla muhataptır. İşte bu kadın hayatın mihveridir. Dünya sanki onun etrafında döner. Sevgili Peygamberimiz, kızları Fatıma Hazretlerini Hazreti Ali'ye verirken bir eşi/Fatıma validemizi, kocasına hizmetçi, diğer eşi/ Allah'ın Aslanı Ali'yi zevcesine köle olarak takdim etmişlerdi. Bu ölçü, esasında "insanım" diyen herkesi fakat mutlaka "elhamdülillah Müslüman'ım" diyen şanslı kimseleri bağlar. Buna rağmen kadın bizim toplumumuzda çok zaman ve çok mekânda farklı muamele görmüş, horlanmış, dövülmüş-sövülmüş, hatta yer yer esir gibi çalıştırılmıştır. Bu tarihte de modern zamanlarda da böyle. Anadolu'da kadın adeta zulüm yaşamıştır. Ne var ki aynı kötülük en kalkınmış kentlerimizin en kalkınmış muhitlerinde dahi yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bu bir yüz kızartıcı ayıp. Kadına dayak. Bebeğe dayak Çocuğa dayak. Öğrenciye dayak.. Zanlıya dayak. Mahkuma dayak.. Hayvana dayak. Ağaca, çiçeğe dayak; onların dayağı da koparmak, kırmak, hırpalamak. Dayak kadar, ondan bile beter bir aşağılama da kadını sömürmek, istismar ve şehvet oyuncağı yapmaktır. Onu soyarak, teşhir ederek, müşterek tüketim malı yaparak, cinsel meta derekesine düşürmek en kötü dayaktan, en yüz kızartıcı küfürden bile beter bir kötülüktür. Döven, söven, üzen, kıran, koparan, şehvet planlamacılığı yapan biri şüphesiz ki insani vasıflarından çok şey kaybetmektedir. Bu noktada büyük eksiğimiz şudur: Dayak üzerine çıkan yazılara, fikirlere bir bakınız. Kaçında dini bir atıf, referansa ve dayanak göreceksiniz? Halbuki bu bir ahlaki problemdir, temelinde insanca yetişme şartı aranmalıdır. Kul hakkından haberdar olma keyfiyeti şarttır. Bakınız bir hatırlatma. Abdest alan birinin suyu yüzüne sertçe çarpması caiz değildir. O halde nerede kaldı çocuğunun, eşinin, öğrencisinin, veya yolda münakaşa ettiği birinin yüzüne vursun? Dinimizde münakaşanın kendisi yasak. Kul hakkından haberdar olanın eşi dahil kimseye eli kalkamaz. Bir başka hatırlatma, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki "mümin güler yüzlü, münafık çatık kaşlı olur". Çünkü dinimiz birine çatık kaşla bakmayı dahi haram etmiştir. Üçüncü hatırlatma, İslam dininin büyük müceddidi/yenileyicisi İmamı Rabbani Hazretleri, "kalb kırmak, Kâbe-yi şerifi 70 kere kazma kürekle yıkmaktan büyük günahtır" buyurmaktadır. Bu kimse, ister eş, ister arkadaş, ister Müslim, isterse gayrı Müslim olsun fark etmez. Fıkıhta Müslim hukuku, gayrı Müslim hukukundan önce gelir. Nezaket, terbiye, ahlak, hürmet gibi değerler fakirleştikçe şiddet azar.. Dayak, bir şiddet şeklidir. Sövmek, hakaret etmek de şiddettir, cinsel istismar da şiddettir... O halde dilimize, gündelik hayatımıza, gündeme haram, helal, caiz, İslam ahlakı gibi kavramaların girmesi lazımdır. Bunlar kitap sayfalarından, hayata geçmelidir. O zaman müeyyideler içselleşir, vicdanileşir. Yoksa dayak devam eder. Kadın şehvet oyuncağı olur, boşanmalar artar, aile su alır, kapkaç, hırsızlık ve benzeri suçlar zelzeleden daha tehditkâr çapa fırlar. Her şey insanın huzuru için. Çekingenlik neden? Korku niçin? Atalar ne güzel demiş: -Kork, Allah'tan korkmayandan. Allah'tan korkan biri, insanı da hayvanı da nebatı da sever. "-Hepimiz din kardeşiyiz, bu ayrılık gayrılık niye?" diyerek güneydoğuyu,"Kul hakkı var, Allah'tan korkmak hepimize farz, kalb kırmak caiz değil, hiçbir canlıyı incitemezsin" diyerek aileyi, kadını, nesilleri hatta hayvanı ve tabiatı kurtarabiliriz. Bunlarla benzer imkânları kullanmak neden zor? Bu sözlerin telaffuzu, aydınlarımızın kabulü neden laikliğe aykırı olsun? Bir kısım aydınlarımız sömürgeciler gibi. Kendi yerli değerlerinden kopmuşlar. Diğer taraftan İslamiyet'in temsilcileri de iyi atlara binip maveraya yollanmışlar. Ortalık çöle dönmüş. O zaman ulemanın bırakınız kendisinden kelimesinden bile korkma paranoyasıyla karşılaşır olduk. Halbuki toplumlar, maddi ve mânevî kıymetlerin ikisi ile birlikte ayakta kalır. Mânevî gücümüzü hiçbir kaygıya kapılmadan değerlendirmeliyiz. Her şey vatandaşın huzuru, milletin ve devletin bekası için. Kadını dövülen, evi soyulan, genç kızı fotoğraflar, filmler ve medya ile ortalık malı olarak kullanılan bir cemiyette ekonomik servet istediği kadar iyi olsun, orada gelecek tehlikededir. Her şeyi ve hepimizi sorgulama vaktidir.