İnsan kelimelerle düşünür, kelimelerle sever, kelimelerle kızar. İnsan, bu dünyada konuşma kabiliyetine malik tek varlık. Kızabilme, üzülebilme bütün canlılarda varken konuşma ve gülme insana mahsus. Kelime, konuşmanın anahtarı ve malzemesi. Havasa, üst tabakaya, ait kelimeler var, avama, halka ait kelimeler var. Nezih kelimeler var, argo kelimeler var. Edep ifadesi kelimeler var, müstehcen kelimeler var. Mesleki kelimeler var, gündelik kelimeler var. Yetişkinin kelimeleri var, çocuğun kelimeleri var. Lügati zengin milletlerin irfanı da zengindir. Zenginlik sadece maddi değil. Lügati zengin milletlerin yazarları 30 bin kelimeyle yazıyorsa fakir milletlerin yazarları 3 bin kelimeyle yazar. Böyle milletlerde gündelik konuşma dili daha bir felakettir. Orada e, şey, yani, hı, hı ve şeyin şeyi şey oldu... diye meram ifade edilir. "Söylemediğin sözün hakimi, söylediğinin mahkumusun" demişler. Çünkü söz, insanın kendisini ifade eder. Yumuşak kelimeler vardır. Bunlarla acıma, merhamet ve şefkat hisleri ortaya konur. İltifat kelimeleri de vardır, bunlarla takdir fikri dile gelir. Bir de öfke kızgınlık hatta nefret belirten kelimeler vardır. İltifatta ölçü kaçarsa dalkavukluk, kızgınlıkta ölçü kaçarsa düşmanlık olur. Bu sebeple uluorta konuşmamak lazım. Hain, satılmış, zalim, hırsız, ahlaksız... gibi kelimeler çok tehlikelidir. Çok kavga ve cinayet buna benzer kelimeler yüzünden çıkar. Kimse vatan sevgisinde bir diğerinden daha ileri farz edilemez. Bir ailenin çocuklarından hangisi anne-babasını kardeşlerine nazaran daha çok sevdiğini iddia edebilir? Kıbrıs bir milli dâvâ olduğuna göre kim "ver kurtul" diyebilir? Bu mümkün mü? Çözüm isteyenler neden hain olsun? "Bu memleket hain de yetiştiriyor" demek doğru mu? Bu söz bizatihi memlekete hakaret olmaz mı? Mikrofon, kamera, alkış insanın ayağını kaydırır. Onun için "dokuz düşün bir söyle demişler". Asker de sivil de dokuz düşünüp bir konuşsa işler daha huzurlu gider.