Köprü

A -
A +
Gündelik olayların ham heyecanına kapılmak, kısır döngülere sürükler. Halbuki her şeyin bir arka planı vardır. Arka plan aydınlanmadan çözüm üretilemez:
İslam milletinin öncüsü Türk kavmini, bin yıllık aidiyetinden kopararak batıya yama yaptılar. İnkâr ve çarpıtma vardı. Köksüz bir maarif nizamına mecbur edilen nesiller, kendileri kalmakta zorlandılar. Bu sistem yerine doğrudan bir başka devletin eğitimi kopyalansa mümkündür ki bu kadar ziyan görülmezdi.
On yıllardır kayıp nesiller faciası yaşamaktayız. Terörün de bölücülüğün de anarşi ve yozlaşmanın da temelinde bu gerçek yatıyor. Aile facialarının, uyuşturucunun alt yaş sınıflarına inmesinin derinlerdeki sebebi de budur.
Şu tezadı, tefekkür melekesi dumura uğramamış cins kafalar kavrayabilir:
Bu memleketi işgal eden devletler, zafer diye sunulan kayıplar manzumesi Lozan Muahedesi'nden sonra Ankara tarafından rol model seçildi. Öyle ki hedeflenen hayat, benzemek değil, ayniyet kesbetmekti.
Yürütülen mantık şuydu:
Mademki bizi yeryüzünden süpürerek bir halı ebadı iklimde ikamete mecbur edebilmişlerdi, öyleyse onların güçlü olmalarında bir sır vardı. O sırrı elde etmekle muasır medeniyet seviyesine çıkabilirdik. Bunun adı 50 sene sonra konacaktı, Stockholm Sendromu: Osmanlıdan Cumhuriyete nöbet değişimi yaşanırken mağlubiyet psikolojisindekiler, kendilerini yenenlere âşık olmuşlardı.
Devlet, millet, aile, cemiyet ve çarşı hayatı tepeden tırnağa âşık olunan milletlerinkine benzetilmeye çalışıldı. En tehlikeli olan da maarifte yaşandı. Yetişen nesiller, daha öncekiler şöyle dursun, ana-babalardan bile uzağa savrulmuşlardı.
Japonlar,  tarih seyrinde kaç kere düşüp kalkmışlardı. Çin hakeza. Ruslar, Yunanlılar. Hep farklı alfabelere sahipler. Bu milletler harbler, darbler, ihtilal ve inkılaplar  gördü fakat harfe dokunmadılar.
Bizde ise sadece elifbaya dokunmakla kalınmadı edebiyat derslerimizde eski Yunan tanrılarının ahlak tanımaz hovardalıkları, gençliğe üstün edebiyat örnekleri olarak sunuldu. Tarih kitaplarında eski Yunan sanki kutsal metindi. Ayrıca hayran bir dille Roma anlatılıyordu. Avrupalı olmak isteniyordu. Avrupa medeniyetinin temelinde eski Yunan ve eski Roma vardı. Öyle ise kestirmeden Greko-Latin Medeniyete entegre olmak lazımdı. Bu eski Yunan ve eski Roma etkisi salt edebiyat ve tarih alanlarında yaşanmadı. Fizik, kimya astronomi, cebir, matematik, coğrafya... bütün her şeyde at gözlüğü takılmış bakışlar aynı noktaya mıhlanmıştı.
Mazi, doğu, İslam zenginliği müfredattan çıkartıldı:
Artık öğretilen şuydu:
İlim, fen, teknik, keşif... insanlığa hizmet eden ne varsa ilk defa batıda ortaya çıkmıştı. Batının bilginlerine minnet duyulması gerekirdi. Medeniyet batıyla başlamıştı. Gerisi efsundu, masaldı, hikâyeydi. Oysa o bilginlerin başlangıç noktası ve ilham kaynağı çok kere İslam âlim ve kâşifleriydi. Bunlar asla ve asla öğretilmiyordu. Öğretilmediği gibi elifbanın terkinden sonra Arapça ve Farsça da tedrisattan kaldırıldı. Tek kanatlı kuşa dönmüştük. Doğudan da batıdan da istifade etmek varken aksi yapıldı. Buhranlı bir rüyadaydık. Dedelerle torunlar ayrı dünyalarda kaldılar.
Mazi ile köprüler atıldığı için uzun yıllar boyunca yarınlara da çıkamadık.
Bugünkü dâvâ, o çökmüş köprüyü yeniden inşa gayretidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.