Kul kurar, kader hükmünü icra eder

A -
A +

Benzeri, galiba, daha evvelki cumhurbaşkanı seçimlerinde görülmemişti. Nedense meselenin bu tarafı üzerinde duran da olmadı. Abdullah Gül, partilerden sivil toplum kuruluşlarına kadar gidilmesi gereken yerlerin asgari yüzde 70'ini ziyaret ederek Çankaya'ya çıkmak için destek istedi. Destek istenenlerin yüzde 95'i de yanında yer aldılar. Gül ağacına diken olanların son ümitleri ordu ve onu temsilen de sayın Yaşar Büyükanıt'tı. Fakat genelkurmay başkanının da "kimseyle kavga edecek halimiz yok" sözü, her ne kadar cümlenin devamında ihtirazi kayıt olsa bile umulan dağlara kar yağdırdı. Bu itibarla gerek seçim zaferi, gerekse ziyaretler sonucu patronlardan işçilere kadar hemen her çevrenin verdiği destekle aslında AK Parti Kayseri milletvekili Abdullah Gül, çoktan Cumhurbaşkanı seçilmiştir. TBMM'nin yaptığı, hatta tasdik de değil tescildir. Millet asil, TBMM çatısı altındakiler vekildir. Abdullah Gül, bu vatanın has bir evladıdır. Çankaya'ya çıkacak bir Müslüman Türk'tür. Oraya layıktır. Bu vesileyle kaderin cilvelerinden yansımalara temas etmek istiyoruz. Adnan Menderes, CHP aydın milletvekilidir. Meclisin belki de en sessiz mensubudur. Arka sıralarda oturur. Bir gün Dörtlü Takrir denen bir önerge verilir. Bu önerge, o sessiz sedasız adamı 14 Mayıs 1950'de Başbakanlığa taşır. Şayet Kemal Atatürk, 1934'te Aydın'ı ziyaret ederken CHP il başkanı Adnan Menderes'i görüp beğenmese, 1945'te de İnönü rejimine karşı meşhur takrir verilmeseydi, Adnan Menderes başvekil, Celal Bayar cumhurbaşkanı olamazdı. Aynı şekilde, eğer, 27 Mayıs 1960'da darbe olmasaydı, Süleyman Demirel DSİ genel müdürlüğüne devam edecek, belki de siyasete hiç girmeyecekti. Halbuki o darbe, birileri için felaket olurken Süleyman Demirel'e Çankaya yolunu açıyordu. Turgut Özal, 1978'de MSP'den İzmir milletvekili olmak istedi, ancak seçimi kaybetti. Eğer kazansaydı 12 Eylül 1980 darbesinde o da hapse düşmüş olabilecek veya yasaklılar arasında yer alacaktı. Recep Tayyip Erdoğan, Refah Partisi İstanbul il başkanı iken 1986'da girdiği milletvekili seçimini kaybetti. Böylece büyükşehir belediye başkanlığı fırsatı doğdu. Bu tabloya öncesi ve sonrasıyla daha bir çok isim girebilir. Günün Aktörü Abdullah Gül. Abdullah Gül, 29 ekim 1950 Doğumlu. Bir kere doğum tarihi enteresan. Söz konusu kişi 2000 Yılında Fazilet Partisinde milletvekilidir. 14 mayıs 2000'de bu partide Necmettin Erbakan'a karşı genel başkan adayı olur. Bu müthiş bir çıkıştır. Çünkü bazı çevreler bugün nasıl ki sayın Gül'ün adaylığını rejime isyan saymaktalarsa o gün de bazı partili mutaassıplar tarafından bu cesaret isyan telakki edilmekteydi. Şundan dolayı, Hocaya rakip olmak İslamiyet'e hürmetsizlikti. Neyse ki bir çıkış arayışındaki sağduyulu kitle bu tarz yersiz yaklaşımları kaale almayarak ona destek verdiler, Abdullah Gül, kıl payı farkla liderliği kaçırdı. Eğer aksi olsa o kıl kadar uzaklıktaki fark da yakalansaydı o zaman Abdullah Gül, FP genel başkanı olacak, kim bilir daha sonra hangi gelişmeler yaşanacak, belki AK Parti kurulmayacak, kendisi de herhalde bu günlere gelemeyecekti. Menderes 1934 veya 1945'te 1961'de idam edileceğini bilseydi, siyasete girmezdi. Süleyman Demirel, AP genel başkanlığı için aday olarak Saadettin Bilgiç'in karşısına çıkarken endişeliydi. Kendisine kimse şans tanımıyordu. Halbuki kazanan o oldu. Turgut Özal, MSP'den seçilemeyince kim bilir ne kadar üzüldü. Darbe üzerine ise seçilmediğine sevinmiştir. Şimdi Tayyip Erdoğan, belediye başkanlığından evvel milletvekili seçilmediğine, Abdullah Gül de genel başkanlığı kazanmadığına şükrediyorlardır. "Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır". Aynen, şeksiz ve şüphesiz ki öyle. Eğer seçimler erkene alınmasaydı, hele hele Anayasa Mahkemesinin ileride çok mahcup olacağı 367 Buluşu uydurulmasaydı bugün ne AK Parti bu oy patlamasını yaşar ne de Abdullah Gül bu kamuoyu desteğini kazanırdı. O üzüntü ve sıkıntı veren safhalardan sonradır ki kamuoyu Abdullah Gül'ü Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı seçti. Ziyaretlerle sanki halk oylaması yapıldı. TBMM bir şekil şartını yerine getirmekte. Birincide olmasa diğerinde. Onda olmasa öbüründe gül açacaktır. Ne demişler son gülen iyi güler. Yüzü gülen sadece Abdullah Gül değil. Asıl gülen oligarşiyi yenen Türk milletidir. 14 Mayıs 1950'de Adnan Menderes'e iktidarı vermek istemeyenler, bugün de Abdullah Gül'ün Çankaya yolunu kesmek istediler. Yol kesicilerin sonları hep hüsrandır. Umduklarını bulamayınca birbirlerini yerler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.