Barış süreci, uzun yıllar terörden yorgun düşmüş bu ülke halkında büyük ümitler uyandırdı. Artık her gün şehit tabutları gelmeyecek, dağda gençler ölmeyecekti. Türkler seviniyor ve fakat zihinlerine takılan bir suale de cevap arıyorlardı:
-Ne oldu da Abdullah Öcalan, birden bire bu kadar barış ister oldu?
Bu sual, bazı çevrelerde sertleşiyordu:
-Karşılık olarak ne verildi?
Cevap şöyleydi:
-İktidar, Kürtlerin kültürel haklara dair talep ettiği hemen her şeyi verdi.
Buna dair onlarca madde sıralanıyordu. Bu noktaya "Kürt yoktur" iddiasından, Kürtçe konuşmanın suç sayıldığı günlerden gelinmişti.
Kürtler, tek vatanı kabul ediyordu, Türk bayrağına bir itirazları yoktu. Ayrı devlet bir tarafa özerklik bile mevzubahis değildi. Silahlı unsurlar yurt dışına çıkıyordu. Artık silahla değil, siyasetle mücadele verilecekti.
Sokaktaki vatandaşta moral çok yüksekti. Doğu ve güneydoğuya yerli turist ziyareti başladı. 30 Yıldır köyüne gidememiş insanlar, bu hasretlerini giderme imkânına kavuştular. Boşalan köyler doluyordu. Bölge büyük yatırımcılarla tanışıyordu. Bir güzel şafak sökmekteydi.
O terör dolu kötü günlerden sonra birden yakalanan bu hava, en güzel şekilde eser ve muhalefetin bazı çıkışları dışında herkes dikkatli bir dil kullanırken birden Gezi Parkı fantezisi, bunun teröre tahvili ve Taksim isyanı doğdu. Bu arada bazı illegal marksist örgütlerle yabancı tv'ler devreye girdiler. Gezi'ye destek adı altında bir kaç büyük şehirde eylemler ve yakıp yıkmalar meydana geldi.
Bunlar, barış sürecine tabiî ki halel vermemeliydi.
Ama ne yazık ki öyle olmadı. Diyarbakır'da da Gezi'ye destek eylemleri yapıldı. Ardından Mersin'e sıçradı. Lice'de uyuşturucu kaçakçılığı çok asılsız bir şekilde gösterilmeye kalkışıldı. Kürt politikacılar, ağız değiştirdi. Hükümete süre tanıyan sözler söylenmeye başlandı. Bunlar olurken Suriye'ye ilaveten bir de Mısır sıkıntısı yaşandı. Kürt politikacılar daha da sertleştiler. Örgüt elemanlarının ancak yüzde 15'inin yurt dışına çıktığı gibi rahatsız edici haberler gündeme girdi.
Bugün, ortada bir niyet değişikliği görülmekte.
Kürtler, dün kendilerine insanlık dışı muameleyi reva görenlerle kol kola, kendilerine her türlü hakkı veren bir iktidara karşı cephe birliği yapmak gibi vahim bir hataya sürüklenmekteler.
Bu durumda Kürtçü olmayan ana gövde Kürt kitlesi, kardeşlerimize iş düşmekte. Barışa sahip çıkmalı, fırsatçılık yapanlara izin vermemeliler. Korkarız ki BDP ve politik Kürtler, samimiyet imtihanını veremeyecekler. O zaman aldatıldığına inacak Türklerde milliyeçi damar kabarır. Şartlar değişir. Daha ötesini telaffuz etmek istemiyoruz. Herkes, ayağı yere basan soğukkanlı siyaset gütmeli.
Bu ülkeye barış, huzur ve kardeşlik çok görülmesin.
Şafak, sahici olmalı.