Sizce hangisi daha etkili? Televizyon ekranları mı, meydan mitingleri mi? En evvel mitingler vardı. Tâ II. Meşrutiyet'ten beri bu meydanlar, tam bir asırdır hatiplerin gürlemeleriyle inlemekte. Bu defa parti mitinglerinden önce politik mitingler gündeme girdi. Abdullah Gül'ün Çankaya yokuşuna tırmanan arabasının tekerine o mitingler çomak soktu. Tandoğan, Çağlayan derken karşı mitingler uç verdi. Başbakan, Erzurum'da siftah yaptı. İzmir'den karşı atak geldi. Artık miting havasındayız. Evet, en evvel İttihad-u Terakki ateşîn hatiplerinin Fransız İhtilali'nden aparma "hürriyet, müsavat, adalet" nidalarıyla meydanlar inledi, sonra da takip eden devirlerde mitinglerle vatan kurtarma aslanlıkları sürüp gitti. Bu meydan muharebelerine DP devrinde radyo renk kattı. Biz, İnönü-Menderes kavgalarına yetişemedik. Hayatla ilk tanıştığımız zamanlarda kürsülerde Bölükbaşılar, Demireller, Ecevitler, Türkeşler, Erbakanlar vardı. Radyoda bunları heyecanla takip eder, ertesi gün heyecanla okurduk. İlk konuşmaları, bir gala gecesi farkıyla genel başkanlar yaparlardı. Derken keskin zamanlar, bıçak gibi sloganlar zamanı geldi. Ecevit'in lakabı Karaoğlan'dı. Fakat dağa taşa "Umudumuz Ecevit" diye yazılıyordu. Demirel'se "Muhteşem Süleyman"dı. Kanuni'nin emsalsiz unvanından mülhem olarak bu yakıştırma yapılmıştı. Miting meydanındaki binler kelimeyi hecelere bölerek haykırırken o elindeki fötrü sallardı. Ecevit'in mavi gömlek, beyaz güvercin ve kasketinden vaz geçmemesi gibi. Her iki lider de eşleriyle kürsüye çıkarlardı. '80 Sonrasında Ecevit'in Karaoğlanlığı ve umut olması kalmadı. 80 sonrasında saydığımız isimlerden merhum Osman Bölükbaşı sahneden çekildi. Müthiş bir hatip, nüktedan ve hazır cevaptı. Bu devirde meydanlar, Özal'la tanıştı. Özal'ın bahsettiğimiz anlamda unvanı olmadı. Demirel'se yeni bir unvana kavuştu "kurtar bizi baba!"..Merhum Türkeş'e gelince siyaset sahnesine çıktığından vefatına kadar "Başbuğ Türkeş'ti", halen de öyledir. Erbakan "Erbakan Başbakan" temposuyla desteklenirdi. Başbakan da oldu ama tanklar yürüyene dek. Televizyonun hayatımıza girmesiyle birlikte TRT parti sözcülerine önce 5'er dakika sonra 3'er dakika konuşma hakkı verir oldu. O siyah-beyaz günleri merakla beklerdik. Radyoda olduğu gibi yine ilk konuşmalar genel başkanlarındı. Konuşmalar bitince dinleyenler arasında yorumlar başlardı. Televizyonu en iyi Özal kullandı. Elinde kalemiyle "muhterem vatandaşlarım" diye yumuşak bir üslupla söze başlardı. İcraatın içinden programları da Özal'ındır. Artık Türkeş yok, Özal yok, Demirel ve Erbakan emekliler. Hatta '90-2000 Arasının aktörlerinden Çiller hiç yok, Yılmaz kendi evine kabul edilmiyor... Sahnede yeni isimler var. Erdoğan, Baykal, Ağar, Bahçeli, Yazıcıoğlu vs... Kıdemli siyasetçilerin unvanları olduğu halde Özal dahil sonrakilerin olmadı. Bugünkülerin de yok. Acaba neden? Yeni nesil siyasetçiler mi yavan, halkta mı hayaller kurudu? Erdoğan, Baykal, Ağar bir isimle birlikte anılmıyorlar. Kıdemliler, kıran kıran vuruşurdu, orta zamanlarda sahne alan Çillerle Yılmaz arasındaki rekabet çok ağır seyrediyordu. Onun için bizlere Baykal'la Erdoğan arasındaki çekişmeler çok hafif geliyor. Televizyonun Türk ailesinin hayatına müdahalesiyle birlikte bir ara meydanlar cazibesini kaybeder gibi oldu. Ama hayır. İşte gerçek ortada. Zafer beratları meydanlardan alınır. Türk tarihinin şanlı sayfaları meydan muharebelerinin ismini taşır. Meydanları iyi yöneten sandıktan galip çıkacaktır. Bunlar doğru... Bir de plağın arka yüzü var... Meydanlara güvenilir mi? Her zaman değil. Çavuşesku'yu, Bükreş meydanını hatırlayınız. Alkışlayan on binler bir ânda yuhalamaya başladı. Adnan Menderes meydanlarını hatırlamalı. Birbirini ezen insanlardan hiç biri idamlar aleyhine sokaklara çıkmadı. İşte hayat bu, ne yaparsınız, doğrular tek cepheli değil. Şehirler meydanlar etrafına kuruludur. Caddeler meydanlara çıkar. Meydanlar, iktidarın kapısını açar.