Mus­ta­fa, bir a­ğıt film

A -
A +

Fil­mi gör­dük­ten son­ra ba­zı­la­rı­nın ko­par­dık­la­rı va­vey­la­yı ib­ret­le ha­tır­la­dık. Film, bir Ata­türk eleş­ti­ri­si de­ğil­di, ha­ka­ret de yok­tu. Ço­ğu ki­tap­lar­da olan­lar bir de si­ne­ma di­liy­le an­la­tı­lı­yor­du. Bu film bir ağıt, an­cak "atam sen kalk ye­rin­de ben ya­tam" ve­ya "ey as­lan ye­le­li, ey sa­rı saç­lı, ey ma­vi göz­lü, ey en bü­yük" epik dal­ka­vuk­lu­ğu­na düş­me­den bir re­sim çi­zil­mek­te. Ba­zı çev­re­ler, bir ez­be­ri tek­rar duy­ma is­te­ğin­dey­di­ler. Pat­la­mış mı­sır­la­rı­nı ala­cak, kol­tu­ğa gö­mü­le­rek "tan­rı Ata­türk"ü sey­re­de­cek­ler­di. Oy­sa yö­net­men, kli­şe ta­ri­hin dı­şı­na çı­ka­rak "in­san Ata­türk"ü an­lat­mak is­te­miş, bir ha­ya­tı res­mî tut­sak­lık­tan ko­pa­ra­rak se­yir­ciy­le pay­la­şı­yor. Film­de kü­sen bir ço­cuk, nef­ret eden bir ta­le­be, se­ven bir genç, çap­kın bir Har­bi­ye­li, im­pa­ra­tor­luk kü­çül­dük­çe şeh­ri­ni kay­bet­me kay­gı­sı­nı ya­şa­yan bir teb'a, ya­ra­la­nan bir as­ker, eşi La­ti­fe Ha­nım ve sev­gi­li­si Fik­ri­ye ara­sın­da çık­ma­za dü­şen bir ko­ca, bu­na bağ­lı şüp­he­li bir ölüm, o ka­dar işe im­za atan bi­ri ol­du­ğu hal­de bir zev­ce kar­şı­sın­da ça­re­siz kal­dı­ğın­dan bo­şan­mak­tan baş­ka yol bu­la­ma­yan bir ai­le rei­si, ka­dı­na düş­kün ve iç­ki­ye müp­te­la bir kul, res­mi pro­to­kol­den sı­kıl­dık­ça doğ­du­ğu top­rak­la­rın has­re­ti­ni çe­ken bir dev­let ada­mı, et­ra­fı dal­ka­vuk­lar­la çev­ri­li bir li­der, o şa­ta­fat için­de ken­di­ni mah­kum gi­bi gö­ren yal­nız bi­ri var. Ge­ce ka­ran­lı­ğın­dan ürk­mek­te­dir. Sol gö­zü za­ten prob­lem­li iken bir de Trab­lus'ta bir İtal­yan tay­ya­re­sin­den atı­lan şa­rap­nel­le büs­bü­tün ra­hat­sız olur. Bu adam, Bal­kan ha­va­la­rı oy­nar ra­kı içer, oğ­lu Ab­dür­ra­him'i ev­lat­lık gi­bi gös­te­rir. Rüş­di­ye­de ho­ca­sı Kay­mak Ha­fız'dan ye­di­ği da­yak se­be­biy­le as­ke­rî mek­te­be gi­der, bu da­ya­ğı bir in­ti­kam hır­sı ola­rak için­de bü­yü­tür. Ger­çek­leş­tir­di­ği in­kı­lap­lar­da o da­ya­ğın öcü­nü al­ma his­si çok kuv­vet­li­dir. Na­pol­yon gi­bi eli­ni ye­le­ği­nin ara­sı­na ko­yar, fa­kat in­kı­lap­la­rı­nı onun gi­bi uzat­maz. İn­gi­liz­ler­le fi­kir te­ati­sin­de bu­lu­nur. Da­ha er­ken rüt­be­ler­de Maz­har Mü­fid'e Hi­la­fe­ti kal­dı­ra­ca­ğı­nı, Sal­ta­na­tı lağ­ve­de­ce­ği­ni, harf­le­ri, tak­vi­mi, saa­ti de­ğiş­ti­re­ce­ği­ni vs. not et­ti­rir. Dev­rim­le­ri­ni yap­tık­ça ar­ka­da­şı­na so­rar "Mü­fid, ka­çın­cı mad­de­ye gel­dik?" Va­hiy kay­nak­lı ki­tap­lar­dan "gök­ten in­di­ği­ne ina­nı­lan ki­tap­lar" di­ye söz eder. Film­de Se­la­nik'te­ki evin doğ­du­ğu de­ğil, son­ra­dan he­di­ye ol­du­ğu ima edi­lir. Ana­do­lu'ya Sa­ray ta­ra­fın­dan gön­de­ril­di­ği ise açık­ça di­le ge­ti­ril­miş. Film bu ko­nu­la­rı bil­me­yen­ler için ez­ber boz­mak­ta­dır. Ba­zı fo­toğ­raf­lar ilk de­fa gö­rül­mek­te, ta­ri­hî bel­ge­ler zen­gin. Go­ran Bre­go­viç'in mü­zi­ği ağı­dın fer­yat di­li. Bil­dik­le­ri­ni bir ke­re da­ha duy­mak is­te­yen­ler, um­duk­la­rı­nı bu­la­ma­yın­ca Can Dün­dar'ı Ata­türk düş­ma­nı ilân et­ti­ler. On­lar fark­lı fi­kir bir ya­na fark­lı ağı­da bi­le ta­ham­mül ede­mi­yor­lar. Oy­sa sa­yın Dün­dar, ye­ni bir ev­li­lik ya­pan an­ne­si­ne kı­zıp evi­ni terk eden bir ço­cuk­tan Dol­ma­bah­çe Sa­ra­yın­da has­ta ya­ta­ğı­nın kar­şı­sın­da­ki du­var­da ası­lı Dört Mev­sim Tab­lo­su­nun zih­nin­de çağ­rış­tır­dı­ğı sı­la has­re­ti­ne ka­dar bir fa­ni­nin bi­raz da iç dün­ya­sı­nı an­lat­ma­ya ça­lış­mak­ta. Zen­ci­le­rin Ame­ri­ka'ya baş­kan ol­du­ğu bir dün­ya­da şef­faf­lık­tan çe­kin­me­me­li. Dün ya­şan­mış­tır. Bu­gün, dü­nü na­mus­lu şek­le nak­let­mek­le mü­kel­lef­tir. De­ğiş­ti­re­mez.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.