Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün ABD'de söylediği bu söz, kelimenin tam mânâsıyla müthiştir. Sayın Gül, "biz, Musul'u 1926'da tek Irak'a verdik" dedi. Bu cümle, son senelerin en dikkate değer çıkışlarından biridir. Şu anlama gelir: Musul, Kerkük, Süleymaniye ve o çevredeki diğer şehirler, 1926'ya kadar bizimdi. Önce Osmanlı Türkleri olarak bizimdi, sonra da Türk milleti olarak bizim. Zayıf, harpten yeni çıkmış bir dönemde "Anadolu" adlı ana gövdeden İngiliz entrikalarıyla kopartıldı. Bu yüzden, bu şehirlerimizi içimiz kan ağlayarak cetvel çizimiyle kurulmuş Irak'a bırakmak zorunda kaldık. Bakanın cümlesindeki "tek"ten kasdı "yekpâre" veya diğer adıyla "üniter" demek. Türkiye, devlet siyaseti olarak öteden beri Irak'ın kurulduğu günkü gibi yekpâre/tek parça/üniter yapıda kalmasından yanadır. Bölgedeki gidişatsa siyasetimizden farklı seyretmekte. Mevzubahis vilayetler, tezkere çekişmesinden dolayı biraz da Ankara'dan intikam almak saiki ile büsbütün otonom Kürt devletine bırakılma ihtimaliyle yüz yüze. Türkiye, bu sebeple "Musul'u tek Irak'a verdik" hatırlatmasını yapıyor. Dikkat edilmesi gereken "verdik" demesidir, "bıraktık", "terk ettik", "bağışladık", demiyor. "Şartlar icabı emaneten vermiştik, o şartlar ortadan kalkarsa geri alma hakkımız doğar" deniyor. Sayın Gül'ün sözleri bu kadar açık. İrdelediğimiz sözler, televizyonda yer aldı. Gazetelerse âdeta yok saydı. Belki de çıplak fotoğraflardan arta kalan yer olmamıştı! Aynı toplantıda Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanı, soykırım iddiasına dair karşı tezlerimizi dile getirmiş, iddia tarihindeki Osmanlı hariciye nazırıyla Londra sefirinin Ermeni olduğu bilgisini vermiş. "Soykırım varsa onlar nasıl hayatta kalmış" diye haklı bir soru da yöneltmişti. Türk basını, devam sayfalarındaki satır aralarını saymazsak layıkıyla bir değerlendirme yapamamıştır. Ne var ki medyanın bir hadiseyi fark etmemesi onu ortadan kaldırmaz.. Üst seviyeden tarihî hakîkate işaret edilmiştir. Bu, Türkiye'nin rızasına rağmen gelişecek olaylara seyirci kalmayacağının işaretidir. Vaziyet o ki kapalı kapılar ardında kıran kırana bir mücadele sürmekte. İktidarın iki numaralı, hariciyenin bir numaralı siması ABD başkentiyle bazı metropollerinde Amerikan yönetimine, baskı gruplarına Ermeni meselesi, bölücü terör meselesi, Kürt meselesi, Kuzey Irak meselesi, Irak meselesi, Kıbrıs meselesi, AB meselesi gibi çetrefil meseleleri izaha çalıştı. Ağırlık önce Ermeni soykırım iddiaları sonra Kuzey Irak ve Irak oldu. Ne kadar anladılar göreceğiz. Eğer Amerikan meclisi, Ermeni iddialarına hak verirse hiçbir şey anlamadıklarını anlayacağız. Abdullah Gül, son söz olarak dönüşte "tanırlarsa Türk Amerikan dostluğu kalıcı darbe alır" dedi. Daha başka ne desin? Sayın Gül, siyasi, diplomatik ve tarihi doğruları tek tek sıraladı. Şimdi aynı doğruları bu defa Genelkurmay Başkanımız sayın Yaşar Büyükanıt anlatmaya çalışacak. Fakat korkarız anlamak istemeyecekler. Hüsnüniyetli gayretlerimize rağmen üstümüze bir kere daha çamur atılabilir. Ne yapalım, dünyanın sonu olmaz.. Zaten ne ilk ne de son. Herkes kendi yoluna gider. Bakarsınız yolun sonu Musul'a da çıkar.