Nasıl yazıyoruz?

A -
A +

Zaman zaman karşılaşıyoruz, "nasıl yazıyorsunuz?" diye soruyorlar. "Nasıl yazıyorsunuz?" diyenler, bu iki kelimeyle yetinmiyorlar. Başlangıç cümlesinin ardından "nasıl"la başlayan daha başkaları da geliyor. "Nasıl yapıyorsunuz, her gün nasıl dayanıyorsunuz, nerede yazıyorsunuz, neler okuyorsunuz?" Konuyu tam kavramak için evvela "yazar kimdir?" tarifinde anlaşmak lazım. Her sütun sahibi yazar mıdır? Eseri olmayana yazar denir mi? Eli kalem tutanları, "gazeteciler" ve "yazarlar" diye ikiye mi ayırmalı yoksa "gazeteci-yazar" tarifinin doğruluğunu kabul mü etmeli? Her sütun sahibi yazar değildir. Her sütun sahibi gazeteci de değildir. Her kitap sahibinin yazar olmadığı gibi. Eğer her kitap sahibi yazar olsaydı, kitap şeklindeki her deste kâğıt da "eser" olurdu. Yazar, üslup sahibi san'atkârdır. Yazar, ister bir paragraf yazsın, isterse bin satır, yazdığı mermere kazınmış imzası olacak. Yazdıklarını önce kendisine yazacak. Kendine bir mektup göndermiş olacak, önce kendisi inanacak. Yazar kimsenin bilmediğini görmediğini, düşünmediğini dile getiren biri değildir. Aksine başka birilerinin de hissettiği, düşündüğü ve hatta dile getirdiği gerçekleri keşfeden, onları işleyen, yerine göre zamana yani edebiyata, fikir hayatına, yerine göre kamuya mal eden adamdır. Edebi çalışmalarında kendimizi buluruz, deneme yazıları, yer yer diyalog yer monologtur. Makalelerinde tahlil, terkip, denge iç içedir. Kısacası yazı hayattır, yazar hayatı tercüme eden kimsedir. "Gazeteci-yazar" sözünü bir iltifat tabiri olarak görebiliriz. Yazar yazardır. Gazeteci de gazeteci. Erden generale herkesin asker olduğu gibi muhabirden patrona herkes gazetecidir. Haliyle yazar da bu sınıfa dahil olur. Ama doğrusu şudur. Gazeteci, haberden habere koşturan muhabirlerle yazı işleri personelidir. Yazmak, yazarlık herkese açık. Uzun bir koşu. Bütün mesele yaptığı işi ciddiye almakta. Cefası çekilmeyen işin sefası sürülmez. Yazmak bir cefa, sabır çile mesleği. Okunacak, takip edilecek. Ancak bugün okuyup yarın yazmak olmaz. Evvela kabiliyet lazım. Sonra da kendini bildiği ândan itibaren okumak. Yazmak, ömür birikimini başka insanlarla paylaşmaktır. Yazmak tahammül sanatıdır. Bin türlü sıkıntısı vardır. Bu sıkıntılara katlanabilen, üslubunu geliştiren, söyleyecek sözü olan yazardır. Yazar dünden gelip yarına kalan isimdir. Kendini tekrarlayamaz. Mekân ikinci plandadır. Bir lezzet ustasıdır. Üslup sahibi olabilmek için ana dilini mükemmel bir şekilde tasarruf edebilmesi gerekir. Ve vazgeçilmez şart: Yazar, sütununu emanet, kalemini haysiyeti bilecek. Tarif etmek, tenkit etmek kolay. Zor olan yaşamak. Yaşamayan yazamaz. Meşhur kanunu tekrarlayalım: Üslub'ul beyân ayniyle insan. Üslup, insanın kendisidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.