Nasrettin Hoca'yı anlamak

A -
A +

Vefatının üzerinden 10 Asra yakın bir zaman geçmiş, fakat o hâlâ aramızda. Nasrettin Hoca, iklim kültürümüzün ortak değeri. Sadece Anadolu'da yaşamıyor. Gittiğinizde Orta Asya ve Balkanlar'da onunla karşılaşıyorsunuz. Orta Asya Türkleri Hoca Nasreddin diyorlar. Orada da heykeli var. Balkanlar ve Orta Asya'da da fıkraları anlatılmakta, kitapları mevcut. Yakın zamanlara kadar nesiller hayata başlarken iki simayla tanışırdı: Yunus Emre... Nasrettin Hoca... "Şol cennetin ırmakları"... "Parayı veren düdüğü çalar". Bu iki varlık taşrayı taşıyan ana unsurlardan olmuştur. Ahmediye, Muhammediye, Yunus Divanı, Mızraklı İlmihal, Nasrettin Hoca risalesi, Battal Gazi menkıbeleri. Halk kültürünün ana esasları aşağı-yukarı bunlardı. Sonraki ilim adamlarından bazıları, şol cennetin ırmakları şiirinin/ilahisinin Yunus Emre'ye ait olmadığını iddia ettiler. Parayı veren düdüğü çalar, hükmünün Nasrettin Hoca'nın olduğu kayıtsız şartsız doğru mu? Kelimelerde, deyimlerde galat-ı meşhur/ meşhur olup öylece doğru kabul edilme oluyor da bu tip zenginliklerde neden olmasın? Yanık seslerle kalblere nakşedilen bir ilahiyi bırakınız millet kime mal ediyorsa öylece kalsın. Nasrettin Hoca fıkralarının ne kadarı kendisine ait, Yunus Emre şiirlerinin hangileri onun? Bunları kimse bilemez. Öyle inanılmış, ilişmemeli. Gülme zarafeti içinde olursa insanın en güzel davranış biçimlerinden biri. Gülmek değil, gülmemek anormallik. "Güler yüzlü" bir takdir şekliyken "somurtuk", "asık suratlı" yerme ifadesidir.Gülmek için de bir sebep lazım. Nasrettin Hoca, asırlardır güldürüyor, asırlarca da güldürür. Şu var ki Hocamız asla bir komedyen değil. İnsanları güldürmek için bir şeyler yapmamış. Kimsenin aklından böyle bir şey geçmemeli. O, inanılmaz keskin bir zekâ ve yüksek mantık sahibi. Kendisini hafife almak isteyenlere ânında öyle cevap vermekte ki zekânın şiddeti karşıdakini savurmakta. Nasrettin Hoca bir mütefekkir, düşünür. Tıpkı Yunus Emre gibi.. Yunus Emre, fikir kitapları yazmamış, hatta belki divanını bile başkaları şiirlerini toplayarak meydana getirmişler. Ama mesela "sordum sarı çiçeğe" tam bir tefekkür mahsulü değil midir? Bütün şiirleri de bu şekilde değil midir? Nasrettin Hoca da öyle, o da bir şifahi/sözlü kültür abidesi. Fıkraları/nükteleri asırlarca ağızdan ağza, nesilden nesle devrolduktan sonra kitaplaşmış. Hoca, bugün dahi meclislerde yaşamakta. Şunlar tefekkür derinliğine delil değil mi? -Hocam kıyamet ne zaman kopacak? -Küçük kıyamet mi, büyük kıyamet mi? -Hocam, kıyametin küçüğü büyüğü mü olur? -Hanım ölürse küçük kıyamet, sen ölürsen büyük kıyamet!.. Nitekim sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- "herkesin kıyameti kendi ölümüyle başlar" buyuruyor. Hanımın ölümünün nasıl bir felaket olduğunu bu acıyı yaşamışlara sormalı. Parayı veren düdüğü çalar, bir gerçekçilik tablosudur, göle yoğurt mayalama, en küçük ihtimali bile göz ardı etmeme ihtarı. Tesadüfe bırakma, ya tutarsa? Dene, tecrübe et, üstüne git. Nasrettin Hoca fıkraları sadece tebessüm için değil. Onları bilmeli fakat derinliklerini kavramalı. Alim, evliya, şair, mütefekkir ne kadar kıymetimiz varsa kültür iklimimizi Çin Seddinden Balkanlara yeniden keşfederek tanımalı, buyruklarını yaşamalı ve dünyaya duyurmalıyız. Ama asla bu büyüklerin ruhlarına azap verecek pespaye, dejenere festivallerle değil. Herkes, zenginlik adına iki tanecik isme muhtaçken bizde her alanda yetişen müstesna insanların hayatları, ansiklopedilere sığmıyor. Nasrettin Hoca'ya bu güne kadar eşeğe ters binen bir nüktedan olarak baktık. Bundan böyle bakış açımızı değiştirelim. Onu anlamaya çalışalım. Onlarda çok sır var. Her fıkra/nükte, bir kitap özeti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.