Necip Fazıl

A -
A +

Necip Fazıl Kısakürek, sadece şair değildir. Onu yalnızca şair olarak tanıtmak küçültmeye teşebbüstür. Hem şair, hem mütefekkir, hem tiyatro yazarı, hem senaryo yazarı, hem romancı, hem hikâyeci, hem deneme yazarı, yayıncı ve gazetecidir. Ayrıca, üstün bir hatip, projeleriyle siyasetçi, teşkilatçı, polemikçi, nükte ve aksiyon adamı. Şiirinin edebiyat semasında ilk parladığı dönem. Ona "bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter" diyenler, daha sonra "sabık şair kendine yazık etti" diyeceklerdir. Çünkü "Allah" demenin suç sayıldığı bir dönemdir. Necip Fazıl, "Allah" demeye başlamıştır. O yüzden göklere çıkartılan bir san'atkâr, bir zaman sonra yok farz edilmiştir. Necip Fazıl, gördüğü bütün ihanetlere, nankörlüklere, vefasızlıklara rağmen fikrinde ve yolunda sabırla, sebatla ve inatla direnme kudretini göstermiştir. Ademe/yokluğa mahkum edilmiş. Adı mektep kitaplarından kazınmış. Cemiyette unutulsun diye her şey yapılmış fakat o tek kişilik bir ordu halinde eserler vermeye devam etmiştir. Tam bir dâvâ ve gönül adamıdır. Necip Fazıl, tek parti devrinin mağdurudur. İsmet İnönü'yle sürekli çekişmiştir. Tek parti döneminde üstelik de "Türklüğe hakaret" gibi abes üstü abes bir suçlamayla hapse atılması bu devir için tek başına kâfi ayıptır. Hapis hayatı ömrünün onda biri, fakülte hayatının iki katı kadardır. Adnan Menderes'le, dosttur, Süleyman Demirel'le devir devir yakınlaşıp uzaklaşmalar yaşamıştır. Alparslan Türkeş'le samimi yakınlıkları vardır. Turgut Özal onu zaten "üstad" kabul eder. ANAP şekillenirken Özal, Necip Fazıl'ın fikirlerinden istifade etmiştir. Fakat ne var ki ömrü Turgut Özal'ın iktidar olmasına yetmemiştir. Kendisi dünyasını değiştirmiş, fikirleri iktidara gelmiştir. Sadece bu tarafıyla değil, kendine yarım asır evvel "sabık şair" diye yafta yapıştırmaya kalkanlar da "Perdeler" şiirini dinleyince "sen sabık değil, hakiki şairsin" diyerek geç de olsa, güç de olsa yenmiş bir hakkı yeniden teslim etme zorunda kalmışlardır. Necip Fazıl, Türkçe'nin büyük şairidir. Mazlum bir milletin inançlarının kalkanıdır. Fikir namusu şahikadadır. Eserleri gerçekten bir millete şeref verecek kalitededir. İngilizce yazsaydı bugün bütün dünya kendisini tanırdı. Veya şöyle diyelim, Cengiz Aytmatov, Rusça yazmasaydı şimdi Kırgızların bildiği mahalli bir romancı kalırdı. Hazreti Mevlana Farsça yazmasaydı belki de tanınmazdı. O halde Kültür Bakanlığına görevler düşüyor. Bakanlık, şaraplı, çengili dans, folklor, festivalden ziyade böylesi kalıcı işlere imza atmalı. Necip Fazıl'ın kitaplarından hiç olmazsa 10 tanesi dünya dillerine çevrilmelidir. Bugün başlansa gelecek ölüm yıldönümüne yetiştirilir. Aynı şekilde Milli Eğitim Bakanlığı da 100 Temel Eser arasına Çile'yi almış olmakla vazifesini ifa etmiş sayılmaz. Yukarıda bazı siyasilerle nispetini dile getirdik. Bugünkü iktidarı, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik diye tek tek sıralamaya gerek yok. Onların tamamı Necip Fazıl merhumun deyimiyle Büyük Doğucu'dur. O pınardan içerek yetişmişlerdir. Bu sebeple şüphesiz ki Necip Fazıl'a karşı derin borçları var. Bu borç nasıl ödenir? Dünya şu vasıfların onda birine sahip edebiyatçılarına, san'atkârlarına, mütefekkirlerine karşı hangi minnettarlıkla mukabele ediyorsa onun yapılması gerekir. Eserleri dünya dillerine çevrilmeli, eserleri okullarda okutulmalı, Necip Fazıl müzesi, kütüphanesi kurulmalı ve muhakkak surette bir üniversiteye ismi verilmelidir. Bunları yapmak Necip Fazıl Kısakürek'e bir şey kazandırmaz. O, müdafaa ettiği fikirler uğruna son nefesini mahkum olarak vermiş bir kahramandır. Hapishanede ölmediyse aldığı bir doktor raporu yüzündendir. Halbuki iddiası artık bütün tarihçiler tarafından yazılıyor. Ömrü çilelerle geçti. Her dâvâ adamı gibi bir mum misali kendini yakarak çevresini aydınlattı. Bu sebeple Necip Fazıl adına yapılacaklar bir milletin, emek verdiği nesillerin vefasını ortaya koyar. Bir milleti yönetenlerin kalitesini gösterir. Böyle isimler zor yetişir. Çok yetişmesi için hayatlarında da mematlarında da değerleri bilinmeli. İlk Sultan'üş şüara Baki, kıymet bilinmemekten şikâyetçiydi. Aynı şikâyeti ikinci Sultan'üş Şüara Necip Fazıl'da da gördük. Değerlerini futbolcu, şarkıcı, mankenden ibaret gören milletler, dünya ailesinde yer alamaz. Dostoyevsky'nin, Balzac'ın, Shakespeare'nin karşısına koyacak isimleriniz yoksa siz de yoksunuz. Kültürel kalkınması olmayan milletlerin kalkınması güdük kalır. Bugün keçi boynuzu kemirenler yerine fikir üreten mütefekkirlerimiz olsaydı, ne Huntington meydanı boş bulurdu, ne Ermeni ırkçıları. Hatta PKK bile bu çapa varamazdı. Kalem ve kelam büyük ihmale uğramıştır. Bu büyük hatanın terki gerekir. Dünkü kahramanları hürmetle analım, fakat yeni kahramanlar yetişecek zeminleri de hazırlayalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.