Çocukluk yıllarımızın acıklı masallarından biri Erzincan zelzelesiydi. Büyükler, görgü şahitlerinden veya mağdurlardan nakiller yapar, bizler de anlatılanları anlamaya çalışırdık. Ortamektep yıllarımızdan Varto zelzelesini hatırlıyoruz. Sonraları herhalde lise çağımızdaydı Van'da deprem oldu. Kabahat kelimedeymiş gibi, kelimenin değişmesiyle âfet önlenecekmiş gibi zelzele deprem yapılmıştı. Osmanlıcası terk edilirken bari Fransızcası yerine Anadolu Türkçesi'nden "yer oynaması" yahut Türkistan Türkçesi'nden "yer kıpraşması" alınsaydı. Üniversite yıllarımızda başkaları oldu, hayata atıldık hep devam etti. Erzincanlar, Vartolar, Vanlar çok kayıplar verdi. Suçlu kimdi? Suçlu belliydi, kerpiç damlar. Hakikaten öyle. Bu evler, bu toprak ve kerpiçten mamul binalar insan kaybıyla hayvan telefatına yol açıyordu. Sonraları teknoloji gelişti. Toprak, saman ve çamurdan mamul malzemenin yerini betonarme aldı. Ancak depremler durmadı. Erzurum, Adapazarı, Adana şu bu derken 17 Ağustos 1999'da dev Marmara depremi geldi çattı.. O kadar çok ölen oldu ki kimse sayısını bilemedi. Peki bu defa kim suçluydu? Bu defaki suçlu kerpiç ve toprak değildi. Betonarme de değildi. İnsandı. Müteahhitler, mimarlar, mühendisler, onları kontrol eden memurlar vs. Depremlerle iç içe yaşayarak bugüne kadar geldik. Hemen bir kaç aya bir yer sallanıyor. Muhakkak can ve mal kaybı veriyoruz. Nasılsa nüfusumuz kalabalık. Kalabalık nüfusu ya trafik kazalarıyla veya depremlerle tüketmekteyiz. Trafik, dünyanın her tarafında var. Keza deprem olmayan yer de yok. Oralarda ölümler olmazken bizde sayılamayacak kadar fazlası vuku bulmakta. Düne gelince. Bingöl'de sabaha karşı meydana gelen 6.4 şiddetindeki depremde ölen gençlerle içimiz yandı. Yine büyük can ve mal kaybımız var. Neden? Çünkü resmi bina çöktü. 6.4 çok çok şiddetli bir deprem değil. Başka memleketlerde bunun daha üstünde sarsıntılar yaşanırken kimsenin burnu kanamıyor. Çünkü onlarda rüşvetle imza atılmıyor. Malzemeden çalınmıyor. İşler hırsızlara teslim değil. Devlet malı deniz değil müşterek servet kabul ediliyor. Bu hırsızlar, var oldukça bu ölümler bitmez... Bu meselenin deprem faslı. Ne var ki bizim çilemiz bir depremden ibaret değil. Her 10 yılda bir büyük depremle her 10 yılda bir de darbeyle her 10 yılda bir de krizle sarsıldık. Erzincan, Varto, Van, Marmara depremleri... '60, '71, '80, '97 darbeleri. 1979, 1994, 2001 krizleri. Depremler, darbeler, krizler... Felaketler yakamızı bırakmıyor. Niçin? Evet niçin? Biz, milletçe nerede hata yaptık, suçumuz ne? Bunlar şöyle veya böyle bir cezaysa suç da vardır.