Nisan ve yağmur, iki kardeş, iki renkli, iki ümit dolu kelime. 'İmam-ı Rabbanî' unvanlı ulu rehber Ahmed Farukî Serhendî Hazretleri, mektuplarında bir güzelliği, bir bereketi, bir şükrü dile getirirken 'nisan yağmuru gibi' teşbihini sıkça kullanırlar. Ayların en güzeli hangisidir? diye sorulsa insanlar, muhakkak ki farklı cevaplar verirler. Ama herhalde nisan, diğerlerini yağmur farkıyla, çiçek farkıyla, bahar farkıyla, tatlı esintiler farkıyla geçer. Tabiatın uyanma zamanındayız, paltoların çıkma, sobaların sönme zamanı. Bademler, erikler, şeftaliler... çiçekli ağaçlar, dallarına nisan ayında kar yağmışçasına beyaz çarşaflara büründüler. Sanki gelinlik giymiş de tabiatta salınarak yürümekteler. Ah bu AVM'ler, ah o tüketim tapınakları. Oraların para canavarı oyunları, kafa şişiren müstemleke müzikleri. Kentlerin başı bulutlara değen binaları. Buraların, bunların iletişim tutsağı çocukları, tabiatı ne kadar tanır ki. Havuzla, plajla, AVM'yle, tabiata dost olunur mu? Bir yerde erik, şeftali, badem ağacı yoksa. İğde yoksa, çam yoksa, erguvan yoksa, mor salkım sarkmıyor, hanımeli kokmuyorsa, gelincik yoksa, sarısı ve beyazıyla papatya yoksa. Kuşlar, başınızın üstünde dalış yaparak yaklaşıp uzaklaşmıyorsa, kuş ötüşleri işitilmiyorsa... Bahar tanınır mı? Tabiat bilinir mi? Kışın karlarla iç içe olunmadan, baharda çiçeklerle ağaçlarla aynı iklimi yaşamadan, nisan yağmurlarıyla ıslanmadan, tabiatın uyanışını yaşamadan hayat eksik kalır? İlkmektep duvarlarında 'mevsimler' diye yazar: İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Her şey bundan mı ibaret? Dört kelime ve bir ömür! Baharlar olmasaydı, hicranlar, dramlar yaşanmasaydı. Hayatın baharı ve sonbaharı birlikte gelmeseydi şairler şiir yazamazdı. Mart, nisan, mayıs insanı bir kere daha yarına dair, ümide dair, nikbinliğe dair güzel duygularla buluşturur. Yaz bir asma köprü gibidir, geçip güzle buluşulur, eylül, ekim ve derken kasım yine insanı beklemektedir. Az sonrası kıştır. Dünya bir tek gün olabilirdi. Mevsimler olmayabilirdi. Arz küre dönmeyebilirdi. Bahar gelmeyebilir, güz solmayabilirdi. Bir âlem-i kebîr denen büyük âlem, kâinat, bir de âlemi sagir denen küçük âlem insan, ona yüklenen eşref-i mahlûkat olma şerefi var. Ve insanda sevinçler, insanda şükür, insanda kin, insanda vefa, insanda ihanet. İnsan biraz da düşündüğüdür. Biraz da baktığıdır. Biraz da üslubudur. İyi ki insanız. İyi ki nisandayız. İyi ki nisan yağmurunu seviyoruz. İyi ki bahar, çiçeğe durmuş. İyi ki insana dua lutfedilmiş.