Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü kazanmasından dolayı bütün medyada ilk kutlama yazısını yazan biz olduk. Zira yazarın kendisinin de daha sonra açıkladığı gibi bu ödül, Türkçe'ye verilmişti. Orhan Pamuk, nihayetinde bir Türk yazarıydı. Sıralamaya giren yalnızca romancı değil aynı zamanda Türkiye idi. Buna rağmen ağır laflara muhatap olabildik. Halbuki Orhan Pamuk'tan dolayı bize sataşanlar, eminiz ki yazarın bir tek kitabını okumamışlardı. Ne yazık ki bizde böyledir. Dostluklar da düşmanlıklar da kulaktan dolma malumata dayanır. Nobel'e Ortadoğu ülkelerinden sonra kavuşmamızın sebebi de bu. İdeolojilerle çok fena hırpaldık, çok fena bölündük. Bugün Kıbrıs'ın Kuzey ve güneyi dünkü cemiyet hayatımızdan daha yakındır. Atlas Okyanusu ile Akdeniz'in suları gibi bir araya geldik fakat karışmadık, konuşmadık. Karışamayınca, konuşamayınca tanışamadık da. Bu büyük ölçüde bugün de devam ediyor. Tutucu olan sanılanın aksine muhafazakâr olarak takdim edilen kesim değil. Bakınız mesela Ahmet Hamdi Tanpınar, muhafazakâr olmayan entellektüelimiz tarafından yeni keşfediliyor. Yıllarca "gerici" ve/veya "kafatascı" yahut kimbilir ne zannedildi. Adına artık sol demek istemiyoruz, laik hiç demek istemiyoruz, "bir kısım aydınlarımız" diyelim, işte onların kendi insanını, kendi değeri keşfetmek gibi bir problemi var. Orhan Pamuk, kendini bir dönem solcu telakki etse de Yahya Kemal'i, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı, belki Necip Fazıl'ı, belki Peyami Safa'yı keşfetmesi Nobel kazanmasında çok önemli etken oldu. Bu insanlar, lisanı kullanmada, mantık ve muhakemede, hayal kurmada, tasvirde dünya ile boy ölçüşecek zirvelerdir. Pamuk, dışarıda Tolstoy, Dostoyevski, Proust'un talebesi ise elbette saydığımız mütefekkirlerimizin de talebesi. Bir kısım aydınlarımızın keşfedeceği daha çok isimler var. Cemil Meriç de keşfedilir gibilerden. Onu saymayabiliriz. Ancak Şeyh Galib'i, Cevdet Paşa'yı, Erol Güngör'ü, S. Ahmed Arvasi'yi, Sezai Karakoç'u bilmiyorlar. Bugün Sezai Karakoç ayarında dünyada şair yok gibi. Eğer Nobel almamışsa bu özür onu tanıtamayan ülkemizle tanımayan İsveç Akademisinindir. Eskiden sol, şu-bu denenler, kendi memleketinin bir kısım şair, romancı, yazar, mütefekkir ve benzeri isimlerini tanımıyorsa eskiden sağ, muhafazakâr vs denenler diğerlerini tanıyor mu? Kaçı Nazım Hikmet'i, Yaşar Kemal'i, Orhan Kemal'i hatta Oğuz Atay'ı, okudu, tanıdı? Okunsaydı, orhan Pamuk'tan dolayı hakarete uğramazdık. Okumak, tanımak, tanışmak, aynen kabul etmek değildir. Tanımak zenginleşmektir, Medeniyetler ittifakı peşindeyiz. İnsanları kendi içinde ittifak edemeyen medeniyetler, başka medeniyetlerle nasıl ittifak edebilir? Tanımanın zenginleşme olduğunu bilemediğimiz için kendimize yabancılaştık. Bir gün Entellektüel Boyut programında bir edebiyat tartışması yapacaktık. Konuklarımızdan biri Ataol Behramoğlu olacaktı. Diğerini de Ahmet Kabaklı merhumu düşündük. Ama Kabaklı Hoca, "ben o sosyalistle aynı masa etrafına oturmam" diye diretmez mi? İkna edene kadar akla karayı zor seçtik. Program o kadar güzel geçti, o kadar aynı şeyleri söylediler ki yayından sonra muhabbetle kucaklaşarak ayrıldılar. Türkiye'de birbirine yan bakanlardan nicesi buluşup konuşabilseydi ne kadar yanıldıklarını anlayacaklardı. Mühim olan insanın fikir namusuna sahip olması. Bir insan, meleketine, milletine, insana şu şekilde faydalı olacağına inanır diğeri öbür şekilde. Yeter ki namuslu olsun. İşte bunu ayırdedemedik. Bu yüzden, elmanın diğer yarısı hep uzaklara düştü. Birlik olabilseydik Nobel hem daha çabuk gelirdi hem daha çok olurdu. Bakınız Orhan Pamuk, "Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nobeli almalıydılar" dedi. Bu bir hakkı teslim değil midir? Aç gezmeyi göze alabilen, okuyan yazan bir gün karşılığını görebiliyor. Orhan Pamuk vak'asının gençleri tetikleyeceğine eminiz. Önümüzdeki 25 yılda en az iki ödül daha alabiliriz. Sinema zaten Oscar için ateşlendi.