Vicdanı olan herkes, evladı gaspedilmiş analara destek olmalı.
İnsan olmak bunu emretmekte.
*
İsmi lazım değil; bölücü örgütün silahlı kolu imiş; sanki bölücü örgüt silahsız kolmuş gibi bu kol, açıklama yapıyor. "Kimseyi dağa kendi isteği olmadan zorla çıkartmıyoruz; geri dönenler de kendi istekleriyle değil, bizim göndermemizle dönüyorlar".
Bu mecburi açıklama, Diyarbakırlı annelerin bir ilki başararak evlatlarını geri istemek için Diyarabakır Büyükşehir Belediyesi önünde seslerini duyurmaları üzerine yapıldı. Kendini uluslararası anlaşmalara riayetkâr gibi de gösteren silahlı kolun açıklaması baştan aşağı asılsız.
Barış sürecini baltalamak için zorla dağa kaçırılan bu kız ve erkek çocuklar 12 ila 18 Yaşları arasındalar. Yani kanunen reşit değiller. Velevki reşit olsalar, 25 yaşında olsalar ne yazar? Ensesine silah dayayarak, militanlar koluna girip tehdit ederek, bayıltarak hürriyet gasp etmenin adı dünyanın bütün hukuk sistemlerinde adam kaldırmaktır. Barış görüşmeleri, Oslo'dan bu tarafa gayet güzel gidiyordu. Bu yüzden hükümete karşı Paralel darbeler yapmaya kalkışıldı. Başbakan Erdoğan ve ekibi 17-25 aralık darbecileriyle mücadele ederken bu çocuk kaçırmalar, yol kesip araba ateşe vermelerin sebebi ne?
Cevabı çok basit:
Paralel darbenin arkasında kim ve kimler, hangi batılı merkez ve medyalar varsa bu kaçırma ve suçların arkasında da onlar var: Barış süreci, Ankara-İmralı hattında devam etmekte. Ankara, MİT'le işleri takip ediyor. İmralı ise malum; Abdullah Öcalan. Bunlar olur yani barış tesis edilir, kan dökülmez, Türk ve Kürt gençleri ölmezken Kandil, Murat Karayılan ekibi fiilen devre dışı kalmıştır. Orada baştan beri bir menuniyetsizlik var. Bir kaç kıpırdanışları olduysa da netice alamadılar.
Örgütün silahlı unsuru dedikleri, Kandildir. Artık kendi içinde bile marjinalleşmiş bu unsur, çocuk ve gençleri kaçırarak "biz de varız, bizsiz olmaz!" demek istemektedir. Kaçırma, masum aileler üzerinden bir iç hesaplaşamadır. Murat Karayılan, adını koymadan Abdullah Öcalan'la hesaplaşmaya gidiyor. Hareket, Abdullah Öcalan'ı Kürt kitlesi içinde itibarsızlaştırma çabasıdır.
Bunu yaparken de batılı merkezlerle medyadan destek görmektedir. Bu sebeple Diyarabakırlı o ciğeri de yüreği de yanan ve "benim çocuğum silah tutmasını bilmez, kalem tutmasını bilir!" diyerek ağlayan o anaların bu feryatlarını Batılı merkezler ve medya görmemekte ve duymamaktadır. Bu yıl bir kere daha Gezi ayaklanmasına kalkışıp ve fakat süklüm büklüm evlerine dönmek zorunda kalan o emsalsiz hürriyet sevdalıları da bu anaları yok saymaktalar. Yabancı medya, 31 Mayısta 144 Muhabiriyle Gezi için yine buralara doluştu. Ama; Suriye'ye gitmedikleir gibi Diyarbakırlı analara da gitmediler.
Diyarbakırın yiğit anaları, faşizme, zulme karşı baş kaldırdılar.
Onları bu haklı davalarında Kadın dernekleri, STK'lar, TBB, medya, etkisi ve gücü olan kim varsa hepsi yalknız bıraktı. AİHM, AB, BM de çocuk hakları kuruluşları da görmezden gelmekteler.
Buna rağmen zafer, anaların olacaktır. Göz yaşı ve dağlanmış yürekler, çok dağları devirir. O anaların göz yaşı, barışa can suyu olacaktır.
Vicdanı olan herkes, o yiğit analara destek olmalı.
İnsan olmak bunu emretmekte.