Şer odaklarının niyetleri önce Recep Tayyip Erdoğan'sız bir AK Parti, sonra da AK Parti'siz Türkiye'dir. Sn. Erdoğan, AK Parti'yi kuran ve sonra da iktidara taşıyan ve iktidarda olmasına rağmen 3 dönemde de oylarını yükselterek seçimlerden zaferle çıkan bir liderdir. Bunun sebebi, niyet, gaye ve fikrinin dün-bugün-yarın denkleminde millet ve ümmet dokusuyla uyuşmasıdır. Hakkâri de O'nun meselesi'dir, Gümülcine de. Kırım da O'nun meselesidir, Kahire de. Endülüs de O'nun meselesidir, Keşmir de... Bizler, 20'li yaşlarımızdayken MTTB/Milli Türk Talebe Birliği Kitap Kulubü'nde aldığımız seminerlerde bu ufuklardan emzirildik. Sonra da fikrimizin üstad fikir adamlarından büyük dâvâ ve büyük gönül iklimlerine yönlendirildik. Tayyip Erdoğan'ın girdiği her seçimdem ve girdiği her mücadeleden galip çıkmasının 4 temel sebebi bulunmaktadır:
Çalışkan olması, korkusuz olması, dua etmesi ve dua almasıdır.
O, bugün hedefe oturtulmuştur:
Başbakanlar, memleketlerinin zirvedeki iki devlet adamından biridir. Seçilene kadar partilidir. O makama seçildikten sonraysa devleti temsil ederler. Başbakana ziyan vermek millete de devlete de hakarettir. Bundan dolayıdır ki Başbakana karşı suç işlendiğinde savcı, şikayet dilekçesi beklemeden dâvâ açar.
Şu yaşanan olaylarda Başbakanın ismi, hüviyeti ve partisi ikinci derecededir. Eğer muhalefet partilerinden biri veya hatta komünist partisi seçimle iş başına gelerek Türkiye'yi 10 senede bir bölge devi ve dünya yıldızı yapsa, IMF'yi yollasa, iç barışı tesis ederek, silah unsurunu devreden çıkartsa, faiz, alkol, uyuşturucu gibi lobilere karşı dişe diş mücadele verseydi yine Taksim karışacak, yine bazı sendikalar sorumsuzlaşacak, dünyanın musibet odakları yine Ankara'ya yüklenecekti.
Ne yazık ki bazı vatandaşlarımız, tuzağı anlayamıyor, bazı politikacılar politik sığlıklardan kurtulamayarak habire laf üretiyorlar. Oysa şer odaklarının dertleri ne Tayyip Erdoğan'dır, ne de AK Parti:
"Anne Türkler geliyor!" Korkusunu içlerinden atamadılar. Büyümemiz ve hedeflerimize kararlı şekilde yürümemiz tarihi rakiplerimizi huysuzlandırmakta. Lozan'da Türkiye'ye bir hudut ve rol biçtiler. O sahnede ve o rolde kalacaktı. Bunun adı "yurtta sulh, cihanda sulh"tü. Bu çerçevenin dışına çıkılması, şekli değil tam bağımsızlığa niyetlenilmesi Düvel-i Muazzama'yı kudurttu. Lobi sömürüsüne müdahale ise baronları çıldırttı. Para onların her şeyidir.
Tayyip Erdoğan ve O'nun partisinin şahsında asıl hedefin Türkiye olduğu görülmeli.
Bu doğruları ekseriyeti diplomalı bir çok insanımız göremiyor: Gerçeklere uzak düşmüş olanlara kızmadan, sabırla, tahammülle, güler yüzle tehlike anlatılmalıdır. Bir felaketle karşılaşsak "sen şu tarafa, sen de şu tarafa" denmeyecektir.
Aydınlık günümüz de karanlık gecemiz de müşterektir...