Oniki ada

A -
A +

Oniki Ada, Ege denilen Adalar Denizi’nin güneyindeki irili ufaklı 20’nin üzerinde adanın tamamının olduğu bölgeye verilen isimdir. 12 adet ada kastediliyor değildir. Bu söyleyişi, Balkan Harbi öncesinde Yunanlılar, dodeca [oniki] nesos [adalar] diye kullanmaya başlamış, Avrupa da onu benimsemişti. Geçen asırdan bu yana Türkiye’de de “Oniki Ada” sözü yaygınlık kazandı.

 

Bu adalara Osmanlı Türkçesi’nde “Cezâir-i Bahr-i Sefid” [Akdeniz Adaları] deniyordu. Türkçede Ege diye bir kelime yoktu. Orası, Adalar Denizi’dir. Bu adalara Yunancada “oniki ada” denmesi de aslında Türkçenin tesiriyle olmuştur. Osmanlı devlet idaresinde mevzubahis bu adalar; 12 üyeden meydana gelen mahallî bir meclis tarafından yönetilirdi…

 

Kerpe, Doğancık [Sarya], Çoban [Kadıs], Kızılhisar [Meis], Rodos, Herke, Limoniye [Alimnia], İlyaki [Aleki], İncirli [Niseros], Yalı [Gyali], Sömbeki [Symi], Koçbaba [Astropal], Keçi [Kappari], Kilimli [Kelemez], Levyos [Leras], Lipso [Leipsos] Patmos [Patino]… bölgede yer alan adalardan bir kısmıdır…

 

Anadolu kıyılarına bazıları bir horoz ötümü, bazıları yüzücü kulaçları mesafesinde bulunan bu adalar, 16’ncı asırdan 20’nci asrın başlarına kadar dört yüz sene boyunca Akdeniz hâkimiyeti ve kuzey Afrika denetimi adına Osmanlı Türkiye’sinin mülküydü. 20’nci yüzyılın başından itibaren aleyhimize çevrilen diplomatik manevra ve hilelerle Anadolu’dan koparılarak Yunanistan’a bağışlandı. Bu neticenin bir sebebi İtalya, Yunanistan ve onlara destek veren Avrupa olduğu gibi diğer sebebi de 1910-1950 arasında Türkiye’de zayıf hükûmetlerin işbaşında bulunmasıdır.

 

Olayın seyrini kısaca şöyle resmedebiliriz: 4 Ekim 1911’de İtalyanlar, Kuzey Afrika’da elimizde kalmış son vatan parçamız olan Trablusgarb’a saldırdılar. Sunisiler ve Ömer Muhtar gibi yerli kahramanlar, Türk kuvvetlerinin yanında yer aldı. İtalya ve onunla birlikte İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin fazla dayanmayacağı görüşündeydiler. Aksi oldu. Trablusgarb, düşmüyor; Türkiye, geri adım atmıyor; bu durum da İtalya umumî efkârında kargaşaya yol açıyordu.

 

Roma, bunun üzerine taktik değiştirerek Adalar Denizi’ndeki adalarımıza yöneldi. Türkiye’yi farklı cephelerde yormak istiyordu. Mart 1912’de Çanakkale’ye hamle yaptı fakat muvaffak olamadı. Bu defa geri dönüp 24 Nisan 1912’de Koçbaba adasını ele geçirdi ve burayı merkez edinerek Kızılhisar hariç Oniki Adayı işgal etti. 

 

Takvimler, 8 Ekim 1912’yi gösterdiğinde Balkan Harbi patlak verdi. Dünkü vilâyetlerimiz, üstümüze üstümüze geliyordu. Mecbur kalarak Roma’ya anlaşma teklif ettik. 15 Ekim 1912’de Lozan’ın bir semti olan Uşi’de Osmanlı İmparatorluğuyla İtalya Krallığı arasında bir sulh akdi yapıldı. Bu barış sözleşmesine göre evvela İstanbul, asker ve memurlarını Trablusgarb’dan çekecek, sonra da Roma, Oniki Adada neyi var-neyi yoksa boşaltarak adaları bize teslim edecekti. Türkiye, sözünü yerine getirdiyse de Balkan Harbi’ni bir fırsat olarak kullanan İtalya, sözünü tutmayarak adalarda kaldı. Vaziyet çatallaşmıştı. İtalya’yı icbar edemiyorduk. Adalarda İtalyan işgali sona erince buraların, Yunanistan’ın eline geçme tehlikesi doğmuştu. İtalya ile en azından bir andlaşmamız vardı. Böylece Cihan Harbi’ne girildi. Tufan başlamıştı. Tufan bittiğinde ise dev, kan-revan içindeydi.

 

Büyük Savaştan sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Sulh Akdi imzalandı. Ankara Hükûmetleri, Lozan’da bir şey yapamadığı gibi II. Cihan Harbi’den sonra 10 Şubat 1947’de yapılan Paris Andlaşması’nda da en azından Uşi Sözleşmesine dayanarak hakkımızı alamadılar. Hâlbuki Uşi gereği adaların hukuki mülkiyeti Türkiye’ye aitti. Paris Andlaşması, Oniki Ada’daki nüfus çoğunluğunun Rumlarda olmasını esas alarak bunları mağlup İtalya aleyhine Yunanistan’a bırakıyordu. II. Dünya Harbi’nde tarafsız kalan Ankara, Paris’e dâvet edilmemişti. 

 

Şu var ki Lozan Muahedesi gibi Paris Andlaşması da adaları silahsızlaştırma şartını bağlayıcı bir hüküm olarak kayıt altına almıştı. Silah ve asker bulundurma adı geçen sözleşmeleri çiğneme olacaktı. Paris Andlaşması’nın 14’üncü maddesinin 2’nci fıkrası, açık ve net bir biçimde Yunanistan’a Oniki Ada’yı askerden arınmış olma mükellefiyetini yüklemektedir.

 

O hâlde:

 

Türkiye ve İtalya Uşi Andlaşmasını, Türkiye ve taraf devletler Lozan Andlaşmasını ve İtalya ve imza sahibi diğer devletler Paris Andlaşmasını feshetmediklerine göre zikrolunan bu beynelmilel akidler yürürlüktedir. Bu itibarla Cezâir-i Bahr-i Sefid’in; Adalar Denizi Adalarının bir başka söyleyişle Oniki Adaya asker ve silah yerleştirilmesi, adı geçen anlaşmaları ihlaldir ve zarar gören devlet sıfatıyla Türkiye’ye uluslararası mahkemelere gitme ve mecbur kalınca meşru müdafaa adına bilfiil müdahale etme ve tazminat talep etme salahiyetini verir.

 

Tarihî seyir ve hakîkat bu iken:

 

Komşumuz ve halkı kültürdaşımız olan Yunanistan’a artık emperyalist devletlerin kendisini taşeron devlet olarak kullanma maksatlarını görmesini ve ham hayalleri terk etmesini tavsiye ederiz.

 

Geçmiş yazılarımızdaki bir teklifimizi, bütün samimiyetimizle bir kere daha tekrar ediyoruz:

 

[Ege] Adalar Denizi, Türkiye ve Yunanistan hudutlarından karşılıklı ölçülerek ortadan ikiye ayrılabilir. Bizim yarı sahamızda kalan ve şu tarihî gerçeklere nazaran güya Yunanistan’ın olan adaları, Türkiye, Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı satın alma örneğinde olduğu gibi satın alabilir.

 

Atina, şunu görmelidir:

 

Türkiye, uzun bir Abdülhamid Han Barış Döneminden sonra ilk defa adı, sonradan Libya olacak olan Trablusgarb’da düştü. Deyimimizin de haber verdiği gibi: Yiğit, düştüğü yerden kalkar… Türkiye, bu coğrafyadaki yeniden yapılanmayı MEB-Münhasır Ekonomik Bölge, Mavi Vatan gibi akidlerle ilk olarak Libya’da başlattı. Onu Karabağ, Irak, Suriye takip etti, şimdi Filistin, Lübnan, takip etmek üzereler.

 

Bir defa daha yazacağız:

 

Türkiye, 2025 dünyasında Türk Barışı adına bir “Suriye Modeli” inşa etmiştir. Bu model, OMT, Devlet i âli Osman toprakları olan yakın ve uzak komşularımızla dayanışma, birlikte kalkınma ve bölge ve dünya huzur ve iyiliği için çoğaltılabilir.

 

“Oniki Ada”nın ve daha nelerin Türkiye’den çalındığı sözü doğrudur. Buna rağmen kavga yerine anlaşma teklif ediyoruz.

 

Kıymeti bilinmeli…

 

 

 

Rahim Er'in önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.