Diyarbakır belediye başkanı, İstanbul, dünyadaki en büyük Kürt kenti, ne İstanbul'dan ne Ankara ve İzmir'den vaz geçme niyetimiz var diyordu. Israrla vurguladığı, bu ülke insanının onurlu bir hayat sürmesiydi. İkinciye kimsenin bir şey diyeceği yok. Birinci tesbitini zaten eli kalem tutan herkes yıllardır yazıp durmakta. Aynı esnada Şerafettin Elçi de PKK teröründen Türklerin çok çektiğini fakat Kürtlerin çok daha fazlasını çektiğini dile getirmekte, Kürtlerin, hatta dağdaki PKK'lının büyük ekseriyetinin bıktığını sözlerine eklemekteydi. Bunlar kötü gelişmeler değil. Belki ulusalcı, belki milliyetçi ama şüphesiz ki vatanperver insanlarla Kürt yahut Kürtçü olarak isim yapmış birileri aynı platformda buluşup medenice konuşabiliyorlardı. Can Dündar'ın NTV'deki programında Armağan Kuloğlu'nu da, Osman Baydemir'i de, eski bakanlardan ve bölücülük suçundan hapis yatmış Şerafettin Elçi'yi de dikkatle dinledik. Her birinin söylediklerinde haklı ve doğru taraflar olduğu inkâr edilemez. Şimdilik yapılacak olan o haklı, doğru yani müşterek tarafları ön plana çıkartmaktır. Bu mesele DYP genel başkanı Mehmet Ağar'ın dağda silahla dolaşacağına düzde siyaset yapsın sözü üzerine tekrar gündeme geldi. Ancak Fransa parlamentosunun densizliği yüzünden ortalık tek maddeye kilitlenince arkada kaldı. Önümüzdeki günlerde tekrar konuşulur. Bir kere mehmet Ağar'a boşuna bühtan edilmesin. Ağar, af lafı etmedi. Ortaya bir fotoğraf koyuyor. Üstelik riskini de aldı. Celali eşkıyası da dağdan bir şekilde düze indirilmişti. O isyanlardaki eşkıya sayısı zaman zaman PKK'nın on katı militana ulaşabilmişti. Ortada devlet varsa şu veya bu zamanda şu veya bu şekilde isyanlar da görülebilmekte. O isyanları türlü tedbirlerle ortadan kaldırmak yine devlete düşer. İlanihaye kan akıp gidemez. Silah tek çare değildir. O akşamki konuşmalarda paralel fikirler de vardı aykırı olanlar da. Problemin uluslararası arenaya taşınmadan halli hem Kuloğlunun hem Baydemir'in görüşü. Sosyal iyileştirmeler hem Elçi'nin hem Kuloğlu'nun ortak fikri. Buna karşılık Elçi ve Baydemir Türk milleti diyemediler. Halbuki düne kadar ortak isim Osmanlıydı. Cumhuriyetten sonra onun yerini Türk kelimesi almıştır. Türk kelimesi ilk vakitler belki kavmiyetçi anlamda kullanılmıştı. Fakat bir hayli zamandır elifi elifine Osmanlı kelimesi karşılığıdır. Dolayısıyla kürt ve diğer etnik grupların Türk üst kimliğinden rahatsız olmaları için bir sebep yok. Türkiyeli sözü çok yapmacık. Tutmadı ve tutmaz da.. Buradan hareketle diğer tesbitleri sıralayabiliriz. TRT Kürtlere bir Kürt medyasını dinleme yahut seyretmeye hacet kalmayacak şekilde doğru-düzgün yayın imkânı vermelidir. Türkçe mutlak olarak, aksinin hayal edilmesi dahi mümkün olmayacak şekilde resmi dildir. Devletin kâğıt üstünde veya kelimeyle bölünmesi asla kabul edilemez. Türk bayrağının yanında başka bayrak yükselemez. Eğer hakikaten Kürtler de yorulduysa, PKK'lılar bile usandıysa o zaman gerçekçi olmalılar. Bugün Kürt veya bir başka ırktan biri hangi haktan mahrum? İstanbul aynı zamanda en zengin Kürtler şehri. Olan terör bölgelerindemki gariplere olmakta. Mehmetçikle beraber onlar ölüyor, onlar yoksulluk çekiyor. Evladını kaybeden herkes, hükümet, devlet, TSK herkes artık bu işi bitirmenin çaresine bakmalı. DTP'ye büyük iş düşüyor. Huzur ve barışın tesisinde ciddi rol alabilir. Eğer böyle bir arzusu varsa böylece Türkiye'nin partisi olduğunu da isbatlar. DYP de gerilememeli. doğruların kabul ettirilmesi çetindir. Yeter analar artık ağlamasın. Ana anadır. Türk kadın da ana, Kürt kadın da ana. Evladını kaybetmiş 25 Türk, 25 Kürt ana bir tv canlı yayınında ekranlara getirilse ne iyi olur. Unutulmasın 25 yılda bu fitneye, bölücülükle, terörle mücadeleye harcanan para bütün dış borçlarımıza denktir. Türk soğukkanlı, Kürt akıllı davranmalı. Medeniyetlerarası diyalog güzel, fakat kendi aramızdaki diyalog daha güzel.