Genelkurmay Başkanı Sayın Hilmi Özkök, son derecede sorumluluk taşıyan bir açıklama yaptı. Sonuç sürpriz değildir. Zaten başka türlüsü de beklenemezdi. Özkök'ü dinleyen bazı medya çevreleri, hayal kırıklığına uğramış olabilirler. Bu çevreler, habercilik adına durup dururken bir "genç subaylar" lafı ortaya attılar. Halbuki bu söz ve sonrasında yaşananlar Türkiye'nin kötü günleridir. Türkiye, yeniden o kötü günlere sürüklenirse kim ne kazanır? 27 Mayısların acıları daha bütün neticeleriyle sarılmamışken birileri hâlâ yeni 27 Mayıslar tezgâhlama peşinde, hâlâ 28 Şubat rüyası görenler var. . Üstelik bu ne zaman yapılmakta? Felaket dolu günlerin hemen arkasından. Önce büyük bir deprem yaşadık. Onu iki şiddetli kriz takip etti. Millet İstiklal Harbi yıllarından beter günler geçirdi. O kara günlerden yeni yeni çıkıyoruz. Hükümet, ülke için elzem olan reformlar yapmakta. Herkese düşen hükümete bu icraatlarında yardımcı olmak. Yardım. medya için de söz konusu. Muhakkak ki iş yapılan yerde hatalar da olur. Yeter ki ihanet olmasın. Medya elbette, kamuoyu adına denetleme, sorgulama yapacak. Ancak eleştiri hakkıyla başbakan sayın Tayyip Erdoğan'ın deyimiye "fitne fücur çıkartmak" çok farklı. Biri yapıcıdır, diğerinde garez vardır. Medya, bir yönüyle hep bu kin ve garez ateşini tutuşturdu. Bu onun eski hastalığıdır. Askeri kışkırtarak 27 Mayıs darbesini yaptıranlar da onlar oldu, diğerlerini yaptıranlar da. Halbuki aslında kendileri de kullanıldılar. Hiç de farkında değiller. Bu tavır, medyayı oldum-olası milletle ters düşürmüştür. Millet başka tarafta, medya başka tarafta. Onun için inandırıcılığını kaybetti. Onun için medyanın itibarı yerlerde sürünmekte. İç barış ortamı yakalanmışken, kalkınma yoluna girilmişken 27 Mayısların terminolojisini ortaya atmak, hangi sağlıklı mantığın eseridir? Niyetin temizliğine inanmak çok zor. Ordu üzerinden siyaset yapılarak belden aşağı vurulmakta. Ordu siyasete bulaştırılıyor. Orduyu emellerine alet etmek istiyorlar. Laiklik, türban, 28 Şubat gibi konuların kavga sebebi yapılması da artık bıktırdı. Dahası orduyu AB'ye karşı gibi sunmaktalar. Halbuki ordu, AB'ye karşı değil. Körü körüne girmeye karşı. Hilmi Özkök Paşa aynen bunu ifade etti. Kim, gözü kapalı girelim ister? > Netice olarak Özkök'ün açıklamaları bir kere daha şunu göstermiştir ki Türk ordusu, "genç subaylar-ihtiyar subaylar" diye ikiye ayrılamaz. Bu ayrımı yapanlar, açıklamada dile geldiği gibi askeri incitmiştir. Bu tarifle bir grup subay tutulurken diğerlerinin günü geçmiş olduğu ima edilmekte. Oysa ordumuz yekpâre bir bütün. Ordu milletin ordusu, hükümet milletin hükümeti. İkisinin de anayasaya göre hiyerarşik yeri belli. İkisi de milletinin hizmetinde. Tabiî ki aralarında zaman zaman anlayış farkları olabilir. Ama anlayış farkı illa da darbe gibi bir ilkel çareye davetiye çıkartmayı gerektirmez. Nitekim Özkök Paşa bu lafa "darbe lafını bu çatı altında konuşmak dahi istemiyorum" diye cevap vermiştir. Artık çirkin muhalefet yapma devri kapanmalı. AB'ye girme sürecindeki bir Türkiye'yi darbeler diyarı bir kabile devleti imajıyla dünyaya tanıtmak, bu büyük ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Hale bakınız bugün 27 Mayıs 2003 iken 27 Mayıs 1960 ve onun siyasi literatüre soktuğu kavramları konuşmaktayız. 43 yıldır aynı yerde miyiz? Ne şanssızlık!..