Hıristiyan dünya, tarihî bir olay yaşıyor. 1054'ten beri hasım durumda bulunan Vatikan ve Patrikhane, son 40 yıllık dostluk arayışlarında en son noktaya vardılar. Papayla Patrik kucaklaştı. Müşterek deklarasyon yayınlandı. Ayrılığın, hasmâne duruşun zararları dile getirildi. Papa, Patrikhane'yi ziyaret zorundaydı. Dinsizlik çığ gibi artmakta, toprak Vatikan'ın altından kayıyor. Patrik de Papa'yı kabul zorundaydı. Son senelerde var olduğu devlette ekümenikliği, cihanşümul tarafı kabul edilmez olmuştu. Yerli cemaati tükeniyordu. Dünyadan destek almak ihtiyacındaydı. Bu sebeple gerek mevcut Patrik Bartholomeos ve gerekse bir-iki önceki selefi bakışları kendi mezhepleri üstüne çevirmeye başladılar. Yakınlaşma, mükafatını da gördü. 1 milyarlık Katolik dünyanın ruhani lideriyle 300 milyonluk Ortodoks dünyanın ruhani lideri bir araya geldikleri saatlerde Avrupa Konseyi, Bartholomeos'u Cihan Patriği sıfatıyla davet etti. Patrik, 22 Ocak'ta Strasbourg'da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde konuşacak. Türkiye, AK'ın 1949'dan beri kurucu üyesi. Patrik konuşurken temsilcimiz salonu terk gibi sakil bir davranış gösteremez. İki mezhep mümessilinin kucaklaşması Avrupa tarafından ödüllendirildi. Türkiye ise sanki ceza gördü. Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu en üst seviyede ev sahipliği yaptılar. Papa 16. Benedikt de başbakanımızın da ricası üzerine "Türkiye'yi AB'de görmeyi arzu ettiğini" dile getirdi. Bu sözler büyük yankı yaptı. Öyle sanıldı ki AB çevreleri de müzakereler için işi daha olur bir şekle getirecekler. Tam aksini gördük. Sanki Papa'ya inat hareket edildi. 8 müzakere maddesinin kapatılmaması ve 8 maddenin de açılmaması kararını aldılar. Buna sebep güneyli Rumların gül hatırı. Deklarasyon metninde ayrıca sekülerizm, nihilizm ve ateizme de dikkat çekilmekte, eli silah tutanlara "Tanrı adına kimseyi öldürmeyin!" çağrısı yapılıyor. Öldüren tarafların ismen zikredilmesi mümkün olamaz mıydı? Buna rağmen Türkçe'siyle "Allah aşkınıza kimseyi öldürmeyin" dileğine katılmamak mümkün değil. Aynı şekilde dinsizlik, hiçlik duygusu herkesin problemi. Sekülerizm'den kasıtları Türklerin "laikçilik" dedikleri olmalı. İmza törenine Türk gazeteci alınmaması, beyannamenin 7 dilde olmasına rağmen Türkçe metninin olmaması ise ev sahibi millete karşı hatadır. "BM dilleri" denebilir. Fakat Rumca BM dili değil. Yollarda işkenceler yaşayan, bazıları evlerine gidemeyen İstanbul halkının bu kadarcık hakkı olmalıydı.