Pera'nın asude insanları

A -
A +
İstanbul, 13 Kasım 1919'dan 6 Ekim 1923'e kadar işgal yaşadı. İşgalci devletler, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan'dı. 27.500 civarında askerle İstanbul'a girmiş, Marmara'ya harb gemileri, İstanbul'a zırhlı silahlar getirmişlerdi.
466 senenin en kara günleriydi.
Düşman kuvvetleri, İstiklal Caddesi'nde şatafatlı yürüyüşler yapıyor, vatanseverleri tutukluyor, halkı sindirmeye çalışıyorlardı. Hedefte Konstantiniyye'yi Yunanistan'a vermek vardı. İşgalci komutanlar, akşamları Pera'anın/Beyoğlu'nun süslü salonlarında partiler düzenliyorlardı. Bu arada Rus ihtilali sebebiyle Osmanlı payitahtı bir de Beyaz Rus akınına uğramıştı. İki işgal birden yaşanıyordu. Askerî işgal ve ahlakı çökerten işgal. Kadın, şarap, şampanya ve her türlü eğlence Pera gecelerinde gırla gitmekteydi.
O günlerin haber, kitap ve romanları, insanı, hayretten hayrete sürükler. Dejenere olmuş, Müslümanlıkla da milliyetimizle de alakası zayıflamış bir avuç kimse, bu gecelerde yabancı subaylarla birlikte sefahat içindedirler. Görüşleri şudur: Medeni Avrupa, geri Osmanlıyı tasfiye etmekte, bize de medeniyet gelmektedir. Nitekim Selanik'te sözde Türklerin çıkarttığı Asır gazetesi, "Yunan Ordusu, Anadolu'ya medeniyet götürüyor!" diye başlık atmıştır.
Anlattıklarımız, tafsilatlandırılmak istenirse Peyami Safa'nın romanlarına, gözde canlandırılmak istenirse Ömer Muhtar filmine bakılabilir. Bu filminde İtalyanlar, Libya'ya çıkmıştır. Aynen İstanbul'daki manzara yaşanmaktadır.
İşgalciler, kendi emperyal çıkarlarına hizmet ettikleri için anlaşılabilir. Fakat ya onlara yardakçılık yapan, onlara yakın olmayı onur sayanlara ne demeli? Onların yaptıkları, düşman silahından daha ağır yara açmıştı.
"Mankurt" sözü, Cengiz Aytmatov'un romanlarıyla Türkiye Türkçesine girdi. Çinliler, Kırgız, Kazak gibi Türk gençlerini alıp beyinlerini yıkadıktan sonra ana-babalarıyla vatanlarına ihanet eder robotlara dönüştürmektedirler.
Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan isminde vatanına, dinine, tarihine ve milletine bağlı, onlara hizmeti, şereflerin en büyüğü sayan bir Başbakanın gecesini gündüzüne katmasıyla 10 yılda bölge lideri oldu. Bu arada iç barışı da kurabildi, 30 yıllık bir dram bitti.
Büyümemiz, Düveli Muazzama'yı rahatsız etti. Gezi, Taksim, Kızılay vs. işin göstermelik tarafıdır. Tencere-tava mizahtır. Saf vatandaşlar kullanılmaktadır. Beri tarafta Alman başbakanına kızmayabiliriz. "Ne iyi yaptınız da sahamızı daraltıyorsunuz" demesini beklemiyoruz. Hollanda ve başka ülke liderlerine de ne diyebiliriz? Tehlikeli olan Tanzimat'ın köksüz zihniyeti ve işgal altındaki Pera'nın çökmüş ahlakıdır. Ne yazık ki o damar, bugün de devam etmekte. Alman ve Hollanda Başbakanlarına mektup yazarak 'gelin bizi, bu diktatörden kurtarın' demeyi başka türlü izah etmek mümkün mü?
Adını doğru koyalım:
Yalnızca kalkınma savaşında değil, kurtuluş savaşındayız.
Türkiye, asıl şimdi bağımsızlığa yürüyor.
Yolu açık olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.