Siyasete veda eden Bülent Ecevit, ilk defa 1974'de başbakan oldu. O seçimde Karaoğlan'ı ve dolayısıyla CHP'yi iktidar yapan dolmuşçu esnafı olmuştu... Tam 20 yıl öncesinden söz ediyoruz. Şimdiki sarı taksiler yoktu. Bu kadar özel araba hiç yoktu. O günlerde bilhassa İstanbul'da toplu taşımacılık için tank gibi dolmuşlar revaçtaydı. Sürücüleri bir taraftan yolcuları yerleştirir bir taraftan arkaya para üstü uzatır, bu arada araba da kullanırdı. Onlar, hayatın nabzını ellerinde tutarlardı... Siyaset 20 yıl öncesinde daha canlıydı. Toplum keskin politik yapıdaydı. Manzara bu haldeyken dolmuşçular, her gün taşıdıkları binlerce insanla çok canlı bir sohbete koyulur, tartışır, bazen münakaşa eder, "sağda müsait bir yerde" inmeler yüzünden son noktası konamayan konuşmalarla Ecevit propagandası yapılır, iktidar karalanırdı. Her dolmuş, küçücük bir meclis gibiydi. Şimdilerde dolmuşçuların yerinde taksiciler var. O günkü dolmuşçularla mukayese edince günümüz taksicileri daha halim-selim insanlar. Dolmuşçular cerbezeliydi, taksiciler içe kapanık. Az konuşuyor fakat öz konuşuyorlar. Dün bindiğimiz bir taksideki ak saçlı sürücüye işlerinin nasıl olduğunu sorduk. Aldığımız cevap korkutucuydu, "gelen gideni aratıyor" dedi. Can havliyle "Allah korusun!" dedik ama o sözünde ısrar etti. Sebebini biliyoruz. Piyasa SOS veriyor. Bazı kesimler, vur patlasın-çal oynasın havasında, bazıları ise kriz günlerindenki gibi. Kemal Unakıtan, bu gerçekten haberdar olmalı. Maliye, defterdarlıklar, memurlar vatandaşı çok bunalttı, mükelleften devletteki KDV alacağından feragat etmesi isteniyor, inceleme laflarıyla aba altından sopa gösteriliyor, peki nerede kaldı Vergi Barışı taahhüdü, hani yeni sayfa açılmıştı? Başta başbakan Tayyip Erdoğan ve maliye bakanı Kemal Unakıtan olmak üzere Türkiye'yi yönetenler bilmeli ki, küçük ve orta ölçekli işletmeler çok sıkıntıdalar. Susmaları bir tek sebepten, başbakan "3 yıldan önce vatandaşın cebine bir şey girmez" demişti. Doğru da cepteki de alınmamalı. Taksici esnafının dediğini asla ihmal etmeyiniz, ne diyor "gelen gideni arattı". Söze dikkat, "aratacak" veya "aratıyor" demiyor, arattı demekte. Bu bir küskünlük, yılgınlık cümlesidir. Böyle bir hal ve kanaat yaygınlaşırsa sonu nereye varır? Vergi memurları, maliyeciler, mükellefe hırsız muamelesi yapmamalı. Vatandaş, kredi kartlarıyla borç üzerine borçla yaşamakta. Satış yok, tahsilat hiç yok. Ardından maliyenin zorlamaları... Bu gidişin şimdiden masaya yatırılması lazım. Başbakan Erdoğan, dış gezileri biraz azaltarak onları Abdullah Gül'e bırakıp evin içine daha bir eğilmeli. Her şey güllük gülistanlık değil. Eğer bir krize daha girersek Türkiye'yi kimse kurtaramaz. Bir taksicinin sözüyle mi bu kadar endişe? Asla!. Biz, hayatın içindeyiz, her şeyi görüyor ve yaşıyoruz. Dost acı söyler. Nitekim 2001 krizinden evvel yine piyasalarla alakalı olarak devrin başbakanı Bülent Ecevit'in de dikkatini çekmiştik. Gelişmeler ne yazık ki bizi doğruladı. Bu defa yanılan inşallah biz olalım.