Türkiye'nin esas gündemi ne Mustafa Bumin'in laiklik kaygısı ve ne de Bülent Arınç'ın Anayasa Mahkemesi kavgası. Hakiki gündem, eğitim sistemi. Tatile az bir zaman kala bir gerçek bir kere daha hatırlandı. O değişmez gerçek, yine manşet, yine konuşulmakta. Lise son sınıflar, derse değil, dershaneye gidiyor. Ortadaki sıkıntı bu. Talebe, devamsızlıktan sınıfta kalmamak için de rapor almakta. İddiaya göre bir rapor borsası meydana gelmiş. Ortada inkârı mümkün olmayan bir sahtekârlık var. Ama, sahtekâr kim? ÖSS imtihanlarında müfredattan soru çıkmadığı için mecburen dershaneye giden talebe mi? Onlara göz yuman öğretmen ve okul müdürleri mi? Bu raporları tanzim eden hekimler mi? Öğretmen ve okul idarecilerinin kabahati olamaz. Karşılarına usulüne uygun olarak alınmış sağlık raporu gelince ne yapabilirler? Raporu tanımamaları mümkün mü? Doktorlara gelince. Her meslekte o mesleğin suyunu çıkartanlar vardır. Buna rağmen her hekimin parayla rapor sattığını söylemek insafsızlık olur. Raporlar, doktorların manevi baskı altına alınmasıyla temin edilmekte. Çocuk, mutlaka dershaneye gitmek zorunda. Derse gitse dershane aksayacak. Onun için dershanenin aksamadan devamı gerekmekte. Dershane aksayacağına ders aksasın. Bu sebeple kim nereye ulaşabilirse hatırlı, etkili isimler araya konup raporlar yazdırılıyor. Bu arada parayla satan yok mu? Vardır. Ya öğrenciler? Onlar mı sahtekâr. Hayır onlar hiç sahtekâr değil. Ne yapsın bu çocuklar? Müthiş bir koşu var. Bu koşuda ipi göğüslemek hayat-memat meselesi. Müfredat, üniversite kapısını açamıyor. Onun için böylesi hileli bir yola müracaat zorunda kalmaktalar. Sahtekâr ne öğretmen, ne öğrenci, ne doktor. Eğitim sistemi. Sistemin değişmesi lazım. O nasıl sistem ki dershane fiilen okulu aşmış durumda. Üniversiteye okul değil, dershane aday hazırlıyor. Geçenlerde YÖK bir karar almıştı. Üzerinde durulamadı. O karara göre hukuk fakülteleri 5 sene olacak. YÖK'ün gerekçesi şu, ilköğretim ve liselerde talebe hakkıyla yetiştirilmemekte. Bu yüzden hukuk gibi insan hayatı ve cemiyetle çok yakından alakalı bir disiplinde ilk yıl, hazırlık sınıfı okutulacak. Hazırlıkta yalnızca yabancı dil değil, diğer öğeretilmesi gerekenler de öğretilecek. Vaziyete bakınız... Öyle bir orta öğretim sistemi var ki taban inanmıyor, tavan inanmıyor. Peki siyasi irade inanmakta mı? O da inanmıyor. Ama siyasi irade, köklü bir değişiklik yapmaya kalkınca da vaveyla kopuyor. Çünkü insanlar insanlara, kurumlar kurumlara şüpheyle bakmakta. Şüphe huzurun düşmanı. Kavgaların sebebi bu şüpheli bakış. Köklü bir değişiklik olmazsa bu sahtekârlık sürer gider. Okullar dershanelere satılsa olmaz mı? Dershaneler, sınıfları boşalttığına göre rağbet kime? Evet, bir kere daha teklifimizi yapıyoruz, okullar dershanelere satılsın. Özelleşme, eğitim alanına da hakim kılınmalı. Bir öğrencinin istikbali, hiç şüphesiz ki elindeki telefondan daha kıymetli. Kıyas kabul etmez. Telefon şirketleri özelleşiyor, okullar neden özelleşemesin?