Şefaat ya Resulallah

A -
A +

Biz, şehitler verdik... Biz, yani Türkler Çukurca'da, Mehmetçiklerimizi şehit verdik, veriyoruz. Biz, şehitler verdik... Biz, yani Kürtler Van/Erciş zelzelesinde kardeşlerimizi şehit verdik. Düşman veya hainin kılıcı, kurşunuyla can vermek de şahadet. Bir yıkıntı altında kalıp ölmek de şahadet. Tek şartı var, îmân sahibi olmak. Türkiye, Çukurca şehitlerine ağlıyorken hemen ardından gelen acı haberle Van şehitlerine de ağlamaya başladı. Yürekler ikiye yarıldı. Şehitlerimiz şimdi, Çanakkale'deki gibi yine birlikteler. Her şehit anasının, babasının kalbi delik-deşik. Onları kim teselli edebilir? Kimin sihirli cümlesi yetebilir? Türk ananın da Kürt ananın da, Kürt babanın da Türk babanın da sığınağı aynı: İltica edilecek olan Sevgili Peygamberimiz'dir -sallahü aleyhi ve sellem- Onun için şimdi bütün Türkler ve bütün Kürtler ve bütün şehit sahipleri buraya toplansın. Çünkü Peygamberler Peygamberi bir savaşı ve o savaştaki mübarek şehitleri anlatacaklar: İslam Ordusu, Mute'de kendinden katbekat fazla Bizans'a karşı muharebede. Harp, Şam bölgesinde cereyan ederken Peygamberimiz, Medine'de mescitte idiler. Allahü teâlâ, çarpışmaların en şiddetli ânında savaş meydanını olduğu gibi Peygamberinin gözleri önüne getirdi. Efendimiz, gördüklerini ızdırap içinde nakletmeye başladılar: -Sancağı Zeyd ibni Haris aldı, şu ân şeytan, O'na musallat oluyor, hayatı tatlı, ölümü kötü göstermekte, fakat Haris, kanmadı, canla-başla vuruşmakta, ancak şehit oldu. O şehit olunca sancağı Cafer ibni Ebi Talib aldı. Bu defa Şeytan, Cafer'i caydırmaya çalışıyor. Çok şükür O da kanmadı, küffar, fena yükleniyor. Cafer, hem sağ, hem sol kolunu kaybetti, yetmiş yarası var, buna rağmen pazularıyla tutmuş sancağı teslim etmiyor, Cafer'i de şehid verdik. Sancağı Abdullah ibni Revaha kaptı. Abdullah, var gücüyle vuruşuyor, ama artık Abdullah da cennette. Şimdi sancak ve kumanda Halid bin Velid'de. O, seyfullah'tır. Elhamdülillah, mücahidler, Halid bin Velid kumandasında düşmanı önlerine kattı kovalıyorlar... Resulullah, bu şehitlerin cennetteki makamlarını da anlattılar. Allahü teâlâ, Cafer ibni Ebi Talib'e yakuttan iki kanat vermiş, cennette uçuyordu... Böylece Halid bin Velid'in lakabı Seyfullah/Allah'ın kılıcı, Cafer ibni Ebi Talib'in lakabı Cafer-i Tayyar/Uçan Cafer oldu. Abdullah ibni Revaha, Peygamber Şairi'ydi. Resulullah, mescidden çıkınca kendisine en fazla benzeyen yedi kişiden biri olan amucazadesi Cafer-i Tayyar'ın evine gitti. Şehidin çocukları küçüktü. Onları istedi. Anacıkları Esma binti Ümeys, oğulcuklarını sevinçle getirdi. Merhamet Sultanı, başlarını okşadı, onları öptü. Gözleri yaşlanmıştı. Hazreti Esma, kocasının şehit olduğunu hemen anladı, dövünüyordu. Sevgili Peygamberimiz, şöyle buyurdular: -Ya Esma! Feryat etme, ziyade söyleme ve bağrını dövme! Cafer, şimdi Cebrail ve Mikail ile birlikte cennette dilediği yere uçarak hakîkî nimetleri tatmaktadır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.