Bir toplumun umranlığı, uygarlık seviyesi şehirleşmesiyle doğru orantılıdır. Büyük devlet, kendine gıpta ettiren devlet gibi şehirlerle olur. Onlar, yalnızca memleketlerinin değil, dünyanın da servetleridir. Vatan, yaşanan yuvadan başlar. İslam Medeniyeti, güneyden kuzeye, doğudan batıya, girdiği bütün coğrafyayı zarafete kavuşturmuştur. Müslüman, Endülüs'ten Çin Seddi'ne, Mekke'den Moskova'ya kadar bütün ufuklara altın gerdanlıklar takmıştır. Güzel insanlar, güzel eserler vermişlerdir. Diğerkâm olanlar, mekânla da kâğıtla da kalemle de barışık olmuşlardır. Büyük mütefekkir, büyük şair, büyük mimar ve büyük tüccar ufuklu şehirlerden çıkar. Umranlık, medeniyet, şehir kültürüyle ölçülür. Evlerle insanlar şehirlerin iki aslî unsurudur. Şehir ismiyle bile önemlidir. Sevgili Peygamberimiz -sallallahü aleyhi ve sellem- Hicret edince göçtükleri şehrin adını Yesrib'den Medine'ye çevirdiler. İstanbul'un dünyaca meşhur, şehre bir alem, bir remz olmuş gün batımı silüetini bozanlar, Sultanahmet, Ayasofya ve Fatih'in öfkesinden korkmalılar. Avrupa sahilinden Anadolu yakasına bakan ufuk güzelliğimizi yıllar evvelinde bozmuş, Haydarpaşa Lisesi'yle Haydarpaşa Garını mahzun etmişlerdi. Gar, dayanamayıp kendini ateşe verdi. O hastane, yıllardır rahatsız eder. Yanına yeni binalar da yapıldı. Çirkinlikleriyle Tac Mahal endamlı Haydarpaşa Lisesi'nin narin duruşuna kara leke oldular. İstanbul, 10 yıl içinde yıkılıp yeniden inşa edilmelidir. Konutlar 3 kattan fazla yapılmamalı. Asla 5 katı geçmemeli. Bunu büyük şehirlerde tatbik etmek çok zor olsa bile İstanbul ve takip eden dört şehirde imkânları zorlamalı. Cami, minare, kubbe, her türlü mirasıyla Sultan Şehir, kurtarılmalıdır. Bu da haddinden fazla yükselmiş binaları ortadan kaldırmakla mümkün olur. Biz, dün temizliğimiz, cömertliğimiz, dürüstlüğümüz, dilimiz, dinimiz ve mekâna nakış nakış işlenmiş binalarımızla dünyaya örnektik. Dünya, şehirlerimize de o şehirlerin insanlarına da hayrandı. Avrupalı seyyahlar, şehirlerimize gelince hayal âleminde olup olmadıklarını kendilerine sormuşlardır. Bir zehirli zihniyet, bu memlekette sadece ruhlara değil mekânlara da zarar verdi. Hatlar kazındı, çiniler, kubbe kurşunları, levhalar, musluklar çalındı, ahşap konaklar yakıldı, vakıflar satıldı. Osmanlıdan intikam almak saikiyle ne varsa yapıldı. Ecdadımızla, mazimizle, dinimizle, tarihimizle, dilimizle, edebiyatımızla barışılırken buna mekân barışıklığını da dahil etmek zorundayız. Bugün ne kadar hazindir ki Türk'ün milli mimarî üslubu yoktur. Şehircilik Bakanlığı, bir taraftan çirkinlikleri yıkarken bir taraftan da kendi mimari üslubumuzu inşa etmelidir. İstanbul olmasaydı Cihan Devleti olamazdık.