Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in mahkemesinin kuruluş yıldönümü gibi mutlu günlerinde bir kısım vatandaşlarımızı rahatsız edecek bir konuşma yapması yanlış oldu. Toplum, sessiz bir mutabakatla türban problemini zamana bırakmıştı. Herkes konuya dair özen gösteriyordu. Ülkenin böyle bir problemi vardı, fakat kilitlenme de vardı. Çözümü haydi deyince olacak cinsten değildi. Bu sebeple tansiyonun düşmesi şüphelerin ortadan kalkması lazımdı. Onun için kimsenin türban lafı ettiği, gündeme bunu sokarak gerginlikler meydana getirdiği yoktu. Sayın Bumin ileriye dönük bazı beklentilerden midir nedense sürpriz bir şekilde unutulmuş bir meseleyi kaşıdı. Halbuki ılımlı bir yapısı vardı. Bereket versin ki toplumda sağduyu hakimdi. Kimse kendine taraf olmadı. Hatta çok yakın akrabaları dahi kendisini kınadılar. Neticede Anayasa Mahkemesi Başkanı da olsa insan hata edebilir. Bu bir faydasız konuşma kabul edildi. Böyle kabul edildiği için de unutuluyordu. Ancak unutulmaya yüz tutan bir konuşma bu defa TBMM başkanının sözleriyle yeniden tartışılmaya başlandı. Besbelli ki sayın Arınç, biz iktidarız Anayasa Mahkemesini kapatırız dememiş ve demiyor. Teorik izahat yapmakta. İcraatla teori karışınca işte ortaya böyle bir kaos çıkmakta. Hazreti Mevlana'nın dediği meşhurdur. "Sen ne söylersen söyle, söylediğin karşındakinin anladığı kadardır." Bülent Arınç, başkanı da olmak itibarıyla meclisin hukukunu müdafaa ediyor. TBMM'yi ezdirmek istemiyor. Niyet böyle olsa da sözler başını alıp gitti. Kırıcı bir çıkışa sert karşılık verilmişti. Cevaba cevap mahiyetinde sertlik tekrar sertliği davet etti. Halbuki Türkiye, sertlikten sert günlerden çok çekti. Bu ülke liderlerinin cenaze namazlarında küslüklerini bozmadıkları günler gördük. Bunları en iyi yaşları dolayısıyla Mustafa Buminler, Bülent Arınçlar bilir. Elbette TBMM, milleti temsil eder. Üzerinde hiçbir beşer iradesi yoktur. Olmamalı. Vesayet altına girmemeli. Ancak her türlü tasarrufun da hukuka uygun olması şart. İşte yeni TCK. TBMM'den geçti. Buna rağmen yürürlüğü tehir edildi, çünkü kanun yapma hatası var. Anayasa Mahkemesi, 1960'larda hangi niyetle ihdas edilmiş olursa olsun bugün geldiği konum anayasal bir kurum olmasıdır. Bu demek değil ki kimse Anayasa Mahkemesi'ni tartışamaz. Hayır Bülent Arınç da başka tez sahipleri de bu hakka sahip. Ne var ki zamanlama mühim. Nitekim biz de TGRT'deki Entelektüel Boyut Programında "Anaysa Mahkemesi lüzumlu mu?" diye bir açık oturum yapmıştık. Farklı düşüncelerdeki Anayasa hocaları saatlerce görüş beyan ettiler, seyirciler katıldı. Hadiseden çıkacak ders şudur. Devlet kurumlarının başındakiler, devleti zora sokacak, devlet kurumlarını karşı karşıya getirecek her türlü söz ve davranıştan uzak durmalılar. İktidar partisinden devlete gidenler ise ayrıca hükümeti de düşünerek onları zora sokacak her şeyden sakınmalılar. Bir söz bazen ormanı ateşe veren yanık izmarit gibidir. Yunus Emre dururken sözü fazla uzatmanın anlamı var mı? Söz ola kestire başı, Söz ola kestire savaşı, Söz ola ağulu aşı, Bal ile yağ eder bir söz.