KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, dün, Ankara'da bir hitabet şaheseri ortaya koydu, engin tecrübesiyle geniş bir ufuk turu çizdi. Dedikleri tahlil edildiğinde AB'ye itiraz değil, bir samimiyet sorgulamasıyla karşılaşırsınız. Rum tarafı, 1 Mayıs 2004'de AB'ye alınmanın garantisiyle müzakerelerde keyfi hareket ederek yıldırma ve kaçırma politikası gütmekte. Bu niyetteki bir tarafla hiçbir mesafe alınamaz. Nitekim Cumhurbaşkanı da alınamadığını dile getiriyor. Denktaş, bunun sorumlusunun AB olduğuna dikkat çekmekte. AB, Kıbrıs devletini kuran yürürlükteki andlaşmaları hiçe sayarak bir cemaati tek başına birliğe üye kabul ediyor. Halbuki, Türkiye'ye bu kadar reforma rağmen hâlâ bir teminat verilmemiştir. Bu noktada Kıbrıs'ın bahane olarak ileri sürülmemesi gerekir. Çünkü KKTC de Türkiye de olanca hüsnüniyeti ortaya koymaktalar. Ankara, batılı devlet adamlarının zaman zaman dile getirdikleri "eğer Rumlar anlaşmazsa KKTC'yi tanırız" sözünün takipçisi olmalı. Bu sözün arkasında duracaklar mı? Fakat karamsar da olmamalı. Bir ihtilaf ilanihaye sürüp gidemez. Türkiye, New York'tan beri ataktadır. Daha evvel Denktaş, Annan Planından dolayı topyekun red yoluna gidiyordu. Hasta yatağındaki Rauf Denktaş'a 1 hafta süre vererek "imzala" dendiği hatırlanırsa KKTC liderine şüphesinde hak vermemek mümkün olmaz. Buna rağmen müzakerelere katılmamız iyi olmuştur. Eskisi gibi devam edilseydi geçimsiz taraf Türkiye olacaktı. En iyi müdafaa taaruzdur. Denktaş'ın masaya oturmayacağı ileri sürülüyordu aksi oldu. Hatta dün Lefkoşe'de yaptığı açıklamada masada sonuna kadar yer alacağını ifade etti. Masada yer alarak en azından batılılara "tanırız" dedirten bir noktaya geldik. Dahası olmazsa olmaz 3 şartımız çok ağırlıklı bir şekilde gündeme girdi. Bu hedef daha da netleşerek Kıbrıs Birleşik Devleti değil Kıbrıs Birleşik Devletleri kurulmalıdır. Denktaş ne diyor? Kıbrıs kaybedilirse Türkiye'nin denizlere açılan kapısı kalmaz. KKTC'yle Türkiye'nin haklarının tam olarak korunması lazım. Bu da verilen sürede gerçekleştirilemez, ek süreye ihtiyaç vardır. Türkiye'ye yıl sonuna kadar zaman tanındığına göre müzakereler de o tarihe kadar uzayabilir. Her müzakerede ihtiyaç olan ek süre istenir, yangından mal kaçırılmıyor. Bu arada Türk hükümetinin ABD'ye ilettiği "ikinci kademedeki görüşmelere yalnızca Türk ve Yunan delegeleri değil, siyasi irade sahibi dışişleri bakanları veya başbakanlar da katılmalı" görüşü de isabetlidir. Doğrusu dışişleri bakanları veya başbakanlar değil, hem dışişleri bakanları ve hem de başbakanlardır. Ancak, temel sağlam olmalı, birinci kademedeki görüşmeler layıkıyla yapılmalı, Ankara ek süreyi temin yoluna gitmelidir. Cumhurbaşkanı Denktaş, endişe etmesin. Kıbrıs her zaman Türkiye'nin namus ve şeref meselesidir. 70 Milyonun sesi elbette Denktaş'la, Kıbrıs Türkü'yle beraber. Biz daha Rodos'u, Girit'i, 12 Adayı unutmadık...