Sinemanın çıkış yolu

A -
A +

1970 öncesinde aile sineması vardı. Şu gün de televizyonların tenha saatlerinde gösterilen o Yeşilçam filmleridir. Bu filmleri tekniğindeki eskiliğe rağmen klasikleştiren yerli olması, bizden olması ve taşıdığı yoğun samimiyettir. 1990'larda başlayan reklam filmi yükselişi, uzun metrajda da bir başarıyı yakalayacağımızın habercisiydi. Nitekim öyle de oldu. Ancak bu başarı hâlâ mevzii, parlayıp sönen yıldızlar gibi. Müesseseleşmeden ziyade şahsi gayret ve fedâkârlığa bağlı muvaffakiyetler mevzubahis.. En başarıyı yakaladığı sanılan yönetmen bile kendinden emin olamıyor, Türk filminin aşağılandığından söz edebiliyor. Halbuki öyle değil. Türk halkında Türk filmine açlık var. Seyirci, Hollywood-Pentagon-Washington üçgenine sıkıştırılıp yıllar yılı beyin yıkama operasyonuna tabi tutulmaktan yılmış durumda. Onun için Türk filmleri rağbet görmekte. Ancak bu rağbet istisnalar dışında arzu edilen seviye ve süreyi yakalıyamıyor. Sebebini yukarıda yazdık: Sinemamız nerede olduğunu ve kime hitap ettiğini bir türlü fark etmek istemiyor. Bunu kavrayan televizyon dizisi de sinema filmi de iş yapar. Zaten tutunanlar da bu ölçüyü yakalamış veya ona yaklaşmış olanlar. O ölçü, "aile filmi" olmaktır. Türk sineması, modern zamanların teknik imkânlarını da yakalamış iyi yetişmiş yönetmenler eliyle aile filmine dönmek zorundadır. Aksi halde suyu yokuş yukarı akıtma gibi bir abesle iştigalden kurtulmamış olur. Anne-babanın endişeye kapılmadan seyredemediği film bize ait değildir. Aile, 1980'lerde sinemadan koptu, kopuş o kopuş. Bazı aileler bu ölçünün dışında olabilir. Fakat onların yüzdesi nedir? Bir sinema sektörünü tek başına ayakta tutmaları mümkün mü? Bir kadının ırzına geçildiğinde etrafına toplanmış onlarca kişinin bu fiili seyretmesi ne kadar anormalse kendi isteğiyle bunu yapan oyuncuların beyaz perdede seyri de o kadar hastalıklı bir haldir. Bir baba-kız böyle bir filme gidebilir mi? İdeolojik niyetlerin yönlendirdiği yalan ödüller kimseyi kandırmasın. Bu ödüllerin cilaladığı filmlerin zamana dayanması imkânsızdır. Halbuki bu ülkede dünden bugünden yarından o kadar çok sinema malzemesi var ki? Kırkıncı sınıf batı özentisi filmler yerine kendi dünyamızdan yansımalar özleneni verecektir. Teknik var, yönetmen var, belki sermaye de var. Sinema yine de yok. Türk sinemasının var olması, "aile filmi" dediğimiz yerli değerler merkezli kalarak evrenseli yakalamasıyla olabilir. Sinemacımız aklını kullansa küçülen dünyada filmlerimiz önemli bir ihraç unsuru haline gelir. Şu anlatılan gündüz masalları, şu aşklar aşk değil, bu trajedi veya komediler bizden değil. Siz bir şeyi kaybetmişsiniz onu arıyorsunuz. Aradığınız ailenizde. Evinizin çatı arasında. Büyük annenizin sandığında.. Olamaz mı? Bir de bu açıdan baksanız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.