Sis

A -
A +

Bugün tarihte ne oldu? Bugün, 17 Ekim 1950'de ilk Türk tugayı Kore'ye çıktı. Mao, önderliğindeki kızıl Çin, komşu ülkelere rejim ihracı peşindedir. İstila ve içten ele geçirmelerle komünist diktatörlükler kurdurmakta. Devir, soğuk savaşın ilk yılları. Dünya, iki kutba doğru gitmekte. Kutuplardan birini temsil eden ABD, Mao'nun önünü kesme niyetindedir. Onun için Kore'ye gitmiş, dünyadan da asker istemektedir. Türkiye'de ise 14 Mayıs 1950'de iktidar değişmiş, DP başa gelmiştir. Çin'in Kore'yi tehdit ettiği gibi Sovyetler de bizi tehdit etmektedir. Kars ve Ardahan'ı almak, Boğazlar üzerinde söz sahibi olmak istemektedir. Anti komünist blok, I. Dünya Savaşı sonrasında doğan komünist dünyaya karşı II. Dünya Savaşı sonrasında NATO'yu kurmuştur. Türk hükümeti, tehditler yüzünden NATO kalkanını kullanma peşindedir. Neticede Kore'ye asker gönderdik, karşılığında da NATO'ya girdik. Kim bilir, belki de gerçekten böylece bir istiladan kurtulduk. O günler artık tarih. O gün Kore'ye adım atan 20'lik Mehmetçik'ten kaçı hayattadır acaba? Şimdi bazıları diyor ki... Kore'de ne işimiz vardı? Kore'ye gitmeseydik, belki doğu Anadolu giderdi belki de Boğazlar. Onun için Kore, yakın tarihimizde bir dönüm noktasıdır. Ne var ki hakkıyla tanınmaz. Kore denince hep iki vak'ayı hatırlarız. Onlar bu harekatın ruhunu temsil eder. İlki... Yola çıkmadan az öncedir. Bütün subay ve askerler, Ankara stadyumuna toplanmıştır. Başlarında tabur imamı, cemaatle namaz kılmaktalar. Bu sahne TRT arşivlerinde, zaman zaman da gösteriyor. Diğeri bir bayram namazı. Aşağıda nakledeceğimiz malumatı 20 yıl kadar evvel Türkiye Çocuk dergisinde tafsilatıyla yazdık. Tugayımız Kore'dedir, fakat zaman da durmayıp akmakta. Bir mubarek bayram daha gelmiştir. Kalpler daha bir hassas, duygular gurbet kadar ağır. Harp devam ediyor, fidan gibi Mehmetcikler şehid düşmekte, bilinmedik başka gençlerin hayatlarına son verilmekte. Askerimiz dümdüz bir ovada. Düşman biraz ötede. Bir konuda tereddüt yaşanmaktadır. İçlerinde general Tahsin Yazıcı ve albay Celal Dora'nın da olduğu komutanlar, aralarında haylice müzakerede bulunurlar. Soru şudur: -Bayram namazı kılınacak mı, kılınmayacak mı? Kılınsa bir düşman taarruzu olabilir, kılınmasa namaz terk edilmiş olur. Herhalde kalpler burkulur. Zor ânlardır. Neticede karar verilir. Bayram namazı kılınacaktır. Emir, duyurulur. Hazırlıklar yapılır. Önde tabur imamı, arkada subay, asteğmen, astsubay ve erat. Hava açık, ortalık pırıl pırıl. İmamın tekbir getirmesiyle birlikte birden bir sis çöker. Cemaat, önünü zor seçmekte. Sanki gök kubbe bir fanus gibi ordumuzun üstüne kapanarak onu muhafaza etmektedir. Namaz biter, sis veda edercesine yavaş yavaş dağılarak yükselerek Kore göklerinde eriyip kaybolur. Cephede bayramlaşma olur. Erler, "baba"larının ellerini öperler, onlar "evlat"larının yanaklarını öper, yaşıtlar kucaklaşır. Sonra siperlere koşulur. "Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş". Cümlesine rahmet olsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.