8 Kasım Pazar '09'da Milliyetçi Hareket Partisi 9. Olağan kurultayı yapıldı. Devlet Bahçeli 6. kere genel başkan. Kurultayın ismi ve ana tema sloganı "Sonsuza Kadar Var Ol Türkiye!" Bu bir slogandan ziyade bir dua. Bu duayı duyup da amin dememek mümkün mü? Şu var ki tutması zor. Heyecansız bir cümle. Halbuki aslı var. O muhteşem altın ibare kullanılsaydı dün ve yarın arasında köprü kurulmuş, kitleler de dalgalandırılmış olurdu: -Devlet-i ebed Müddet... Şöyle yapılırdı: -Türkiye, devlet-i ebed müddet!... 'SON SARAYLI'nın cenazesine gidilmezse tabiî ki akla gelmez. Bir diğer yanlış ise şu. Bahçeli, konuşmasında 2023'te Türkiye'yi lider ülke, 2053'te ise süper güç yapacaklarını söylemiş. 2023 tamam, bunu Tayyip Erdoğan da söylüyor. İtirazımız diğer tarihe. Zira bir ömür boyu bu tarihlere, 2023'lere, 2071'lere dikkat çekip fikri gergef gergef işledik. Süper güç olma tarihimiz 26 Ağustos 2071'dir. Biz bunu böyle yazdık, böyle konuştuk, böyle işledik. 2053 neyin nesi? 26 Ağustos 2071 Türklerin Anadolu'ya gelişlerinin 1000. yılıdır. Gelelim kongreye. Diğer genel başkan adaylarının salona bile girememeleri kabul edilemez. Böylece ilk seçildiğinde Devlet Bahçeliye reva görülenleri bugün ekibi başkalarına yapmış. Alpaslan Türkeş, 1997'de vefat etmişti. Türkeş'in vefatıyla birlikte birçok genel başkan adayı ortaya çıktı. O günkü gündeme bu olay oturdu. Biz de o sırada TGRT'de Entellektüel Boyut ismiyle tv programı yapıyoruz. Bütün adayları tek tek ekrana çıkartıyoruz. Adaylardan biri de Devlet Bahçeli diye bir isim. Davet ettik geldi. Sessiz, sakin, terbiyeli bir insan. O kadar ki ekrana ilk defa çıkacağını söyledi. Hiç mühim değil, herkesin bir tarihte ilk defa çıktığını, heyecanlanmak kadar tabii bir şey olamayacağını söyledik. Sonra kongre yapıldı. Büyük bir kavga çıktı. Bu sebeple de tehir edildi. Derken atılı tarihte yenilendi, Devlet Bahçeli seçildi. O seçildi ama... Bizim başımız derde girdi. O günkü Ülkü Ocakları başkanı, bizi bir ay boyunca ölümle tehdit etti. Dediği şuydu. Tuğrul Türkeş, ne güzel seçilecekti, sen, kimsenin tanımadığı Devlet Bahçeliyi ekrana çıkarttın, o seçildi. Seni öldüreceğiz. Bir ay boyunca çocukları okula gönderemedik. Bahçeli MHP'si Ecevit DSP'si ile koalisyona gittiğinde başbakan yardımcılığı makamında sohbet ederken kendisine şunları söyledim. Partide eşitleriniz ve astlarınız vardır. Astlarınız doğruyu söylersem başım derde girer diye susarlar. Eşitleriniz ise tökezlese de yerine geçsem diye beklerler. İşte telefonlarım. Her zaman istişareye hazırız, dedim. Bir kere bile aramadı. Kardeşi vefat etti, biz aradık telefona çıkmadı. Oğlum uçak kazası geçirdi. Aramayan kalmadı. Bahçeli, hiçbir şekilde aramadı. CHP-MHP koalisyonunu erken seçim talebi ve genel başkanlığı bırakma taahhüdü ile bozan Devlet Bahçelidir. 3 Kasım 2002 Seçimleri böylece yapıldı. Fakat genel başkanlığı bırakmadı. Bugün Bahçeli dendiğinde eli havada bağıran bir adam portresi gözlerde canlanmakta. Oysa soğuk savaş dönemi muhalefeti ile başarı mümkün değil. Deniz Baykal gibi o da bu üslupta ısrarlı. Bugün MHP'nin küskünleri içeridekilerden az değil. Partinin gazetesi yok. Fakat muhaliflerin 50 bin tirajlarda gazetesi, televizyonu var. Oysa MHP ülkeye lazım. Unutulmaz hizmetlerle dolu bir mazisi var. En zayıf dönemi ise iktidarda olduğu zaman. Merhum Türkeş vefatıyla fikrini iktidar yapmıştı. Ana sermaye hâlâ o miras. Şu bir gerçek MHP de Türkiye'nin her tarafında yok. Neredeyse yalnızca Orta Anadolu ve Çukurova partisi. Bunun sebepleri aranmalı. Kimler neden alkışlanıyor, tahlil edilmeli. Parti başkanı gülebilmeli, vatandaşına sarılabilmeli, cumada, bayramda, iftarda onlarla olmalı. Genel başkan kutsal kişi değil, bir fikrin öncü adamıdır. Sadece bağıran, sadece öfke saçan, vefa hissine yabancılaşan, yeni fikirler üretemeyen başkan, geniş kitlelere uzak kalır. Doğru söz, acı olsa da ilaç gibidir.