Anayasa, devleti tarif ederken Türkiye Cumhuriyeti'nin aynı zamanda bir sosyal devlet olduğunu da yazmakta. Bu cümle 1961 Anayasasıyla mevzuata girmiş, 1982 Anayasasıyla da aynen korunmuştur. Ne var ki kâğıt üzerinde yer almakla maksatlar hayata geçmiyor. Bu "sosyal devlet" fonksiyonu medeni ülkelerdeki şekliyle işlemekte mi? SSK'nın birinci harfi, herhalde, anayasanın o emredici maddesini ifa için mevcut. Yalnızca "Sigortalar Kurumu" denebilirdi. Öyle yapılmamış, "Sosyal Sigortalar Kurumu" denmiş. İşte o kurum yıllardır hasta, SSK şu veya bu sebeple senede birkaç kere gündeme gelir. Yine karşı karşıyayız. Hükümet, reformlar cümlesinden olarak bu kuruma da el attı. SSK Hastaneleri, Sağlık Bakanlığı'na devrediliyor. Sendikalar, bu devre karşı çıkmaya başladılar. Bu hastaneler, reçetedeki ilacı veremiyor. Ameliyat vs gibi ağır müdahaleler için çağdaş alet edavata sahip değil. Bir doktorun başına her gün bir tabur hasta yığılmakta. SSK'nın 5.6 katrilyon alacağı varmış. Bu paranın üçte biri resmi kuruluşlardan diğeri piyasadan.Aşağı-yukarı üçte biri ana para, diğeri vade farkı. İşte sağlık hizmetleri dahil topyekun SSK probleminin kriz noktası burası. Anayasa, devletin sosyal olduğuna bilhassa işaret etmekte. Bu ne demek? Kimse işsiz kalmayacak vs. Bir tek işçi çalıştıran bir işveren dahi devlete bu vazifesini yapmakta yardımcı oluyor. Devletin vatandaşına iş, aş, ekmek veren işverene müteşekkir olması gerekmez mi? Evet!..Fakat uygulama tam tersine. Devlet, fiilen işçiye verilen kadar kendisine de ödeme yapılmasını istemekte. Sanki eleman çalıştırmak cezalandırılıyor. Vergiler, sigorta primleri işverenin, belini bükmekte. Ya işçi sigortalanmamakta, ya eksik gösterilmekte veya primler ödenememekte. Halbuki vergi ve SSK primleri makul, insaflı ölçülerde olsaydı SSK ve SSK hastaneleri böylesi problemli hale düşmezdi. Onun için hükümet köklü bir tedbir almalı. Şu vade farkları silinip ana para için belli bir zamanda taksitlerle ödeme mecburiyeti getirilebilir. Tahsil edilemeyen paranın miktarı ne olursa olsun kime ne faydası var? Nitekim AK parti hükümetlerinin ilk icraatlarından biri gelir vergisindeki benzer tatbikatıydı. O hamlesiyle ilk iyi puanları almıştı. Aynısı SSK borçları için de gerçekleşmeli. Vergi gibi sigorta borcunda da hazine bayram edecektir. Hayallerle değil, hakikatle hareket etmeli. Öylesi borç yükünden kurtulan tüccar ve sanayici de moral bulacak ve yeni katma değerler üretecektir. Yoksa kamburu bir yerden alıp bir başka yere vurmak çok isabetli değil. Keşke SSK hastaneleri özelleştirilseydi. Bir taraftan devlet küçültülürken bir taraftan üstelik problemli müesseseleri sırtlamak tezat değil mi? Sendikaları ise anlamak zor. İşçiler sabahın dördünde SSK avlularında sıraya girerken bu sendika sorumluları neden yürüyüş yapmıyorlardı? Romantik sendikacılık olmaz.