Şu günlerin uzun dünü

A -
A +

 
Arif Nihat'ın Fetih Marşı'yla yelkenler biçilip dikilir, kerpetenlerle surların dişleri sökülürken  '70'li yılların imân sevdalısı gençlerinden delikanlılar, kendilerini Ulubatlı ve Sinan, kızlar Fatihler doğuracak anne adayı olarak görüyorlardı. Necip Fazıl'ın ihtar ettiği "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" değil mülkün hakimi olduklarını isbat iddiasındaydılar.
Şevket Eygi, önce haftalık Yeni İstiklal, ardından Bugün gazetesini çıkartmıştı. Babıalide Sabah önceden vardı. Kadir Mısıroğlu ise Lozan'ın zafer değil hezimet olduğunu bir soru işareti altında ilan etmişti. Şule Yüksel isminde bir genç kız, sıkma baş tabir edilen yeni bir tesettür modeliyle genç kızların önüne çıkmış, onları konferans ve kalemiyle derinden etkilemekteydi. Eyleme dönüşen toplu namazlar, şehrin öte yakasını şaşkına çevirmişti.

Vaazı bilen muhafazakâr kitle, artık konferansı da keşfetmişti. MTTB ateşli nutukların bir konferans salonuydu. Önündeki 6 sütun, CHP'nin 6 okunu temsil eden bu bina, sanki karşı devrime mekânlık yapmaktaydı. Bu sebeple meydanlardaki fötr şapkalı, mushafı şerifli politik nutuklar, onlar için gayrı samimi bir manzaraydı. Osman Yüksel'in mabedsiz şehir ironisi biterek şehrin çevresinde mimari bakımdan sakil de olsa camiler yükseliyordu.

Milli Görüş akımının partileri biteviye kapatılmaktaydı. İyi niyetli halk ağırlıklı bu muhafazakâr kitle, siyaset yapıyorsa da "ilmi siyaset" denen üst kavrama henüz uzaktı. Buna rağmen demokrasinin kendilerine açtığı kapıyı keşfedebilmişlerdi. Ne var ki inançlı kesim bölünmüştü. Bir kısmı AP'yi bir kısmı Erbakan'ın partisini tutuyordu. Bölünmüşlük camilere, evlere kadar sirayet etti. Bu arada kerhen sözünün yanı sıra hileyi şer'iyye sözü de gündemdeydi. Darbeler yapılıyor ve fakat bir zaman sonra mecburen demokrasiye dönülüyordu. Asker, kendisine insan kaynağı olan muhafazakâr unsura birinci sınıf hayat hakkı tanımak istememişti:
İç göçün, köyden kente seferin başladığı 1960'lardan itibaren bu göçün bittiği, durulduğu 2000'lere kadar darbelerin devam etmesi, göçle darbenin paralel gitmesi ayrıca incelenmeye muhtaçtır. Şu veya bu şekilde uzak Anadolu'dan hicret edip gelmiş nesiller, bu millete bin yıl İslama bayraktarlık yaptıran ulvi değerleri keşfetmekteydiler. Silahı asla ele almıyor, okuyor, tefekkür kabiliyetlerini besliyorlardı. Ancak içlerinde zaman zaman Arap âleminden sosyalist menşeli İslamcı kimseleri yüceltme gibi hatalara düşenler de çıkabilmekteydi. 

İşte o arada '80 darbesi sonrası Turgut Özal diye bir adam çıkageldi.
Özü itibariyle aynı mecradan ve bir zamanların "takunyalı" diye yerilen isimlerindendi. Fakat O, sadece idealist değil, aynı zamanda realistti. Partisinde dört eğilimi birleştirme başarısını gösterdi.
AK Parti'nin bugün Kürtçülerin elinden dayanaklarını alması gibi Turgut Özal da ANAP'ın icraatlarıyla sadece sosyalist gençlerin değil, millî görüşçü gençlerin de ezberlerini bozuyordu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.