Suriye diye bir enkaz memleket

A -
A +
Senenin en güzel ayındayız, nisanda. Her iklime bahar geldi, her ülkede çiçekler açıyor, gönüller de o çiçeklerle birlikte açmakta. Suriye hariç. Suriye, ne nisanın farkında, ne bahar ve çiçeklerin. Çünkü, Suriye'de amansız ve insafsız bir iç savaş yaşanıyor. Suriye, Fransız işgalinde işgalcilere böylesine saldırmamıştı. Oysa şimdi kendi vatandaşına hiç merhamet etmiyor. Neredeyse taş taş üstünde kalmadı. Meşruiyetini çoktan kaybetmiş, İran, Rusya ve Çin'in ve dolaylı destekçisi BM Güvenlik Konseyi'nin sayesinde şerrini sürdüren Esed idaresi, Hazreti Ömer Camiîni de vurdu. Tarihî camiîn sanat şâheseri minaresi, kökünden kesilen bir çınar gibi yediği bombalarla ağır ağır devrildi... 
Bu ülkede şayet 9 şiddetinde bir zelzele olsaydı tahribat bu kadar yüksek olmazdı. Zelzele veya deprem denilen arz âfeti, nihayet yıkar ve geçip gider. Bu iç harp felaketi ise seneler tüketmekte. 
İşin acı tarafı, "Arap baharı" diyerek Suriye'yi çıra gibi tutuşturdular. Uzun aylardır bir yıkım sürmekte. Ölen, yaralanan, komşu ülkelere sığınan, iç göç yaşayan, fakir düşen, işsiz kalan sayısı -tahminler olsa bile- gerçekte meçhul. 
İç harp, bugün dursa Suriye'nin eski haline gelmesi her halde 25 sene ister. Beşar Esed'i ekranda görünce hayretler içinde kalıyoruz. Sanki mes'ud ve müreffeh bir devletin reisiymiş gibi kameralara göstermelik resmî kabul resimleri vermekte. Haklılık-haksızlık bir tarafa, bir insan bu kadar mı gaddar, kindar ve inatçı olurmuş! Çıkış sebebi, diyelim ki tertip ve tuzak. Ama bugün değil mi ki milyonlarca Suriyeli bu köhne Baas rejimiyle onun temsilcisi Beşar Esed'i istemiyor. O zaman o Esed'de birazcık selim akıl olsa "istenmediğim yerde iktidarda kalmayı kendime yediremem" diyerek istifa ederdi. 
Hayır, bu haysiyetli tavrı gösteremedi. 
Bu adam nasıl uyur, nasıl yemek yer, insanların yüzüne nasıl bakar, traş olurken olsun kendi yüzüne nasıl bakar? Hakikaten tahlil edilmeye değer psikolojik yapıdır. Demek ki diktatörler böylesi bir vahim ruh haleti içinde olmaktalar. 
Suriye enkaza döndü... Diğer taraftan Tunus, Libya, Mısır, Yemen de âbâd olmadı. "Bahar getirdik" dedikleri yerde bahara rağmen ot bitmez, çiçek açmaz vaziyette, kuşlar bile suskun. 
Bu ağır manzara karşısında Türkiye, sadece kendi iç barışıyla meşgul olamaz. 
Bölge barışı da bizim meselemizdir. O ölen çocuk, yıkılan minare bizim. Komşumuzdaki iç savaşı durdurmak için her çareye müracaat edilmelidir. Yoksa bu kanlı çatışma kanıksanır oldu. İnsanlar, öğün yemeğindeyken ekranda yıkılmış binaları, ölmüş insanları, çadırlarda mültecileri görünce sadece "vah vah!" demekteler. 
"Vah vah" nidası neye çaredir? 
Vah vah, ya çâresizliktir veya aldırışsızlık. 
Suriye için vah vah! 
Arakanlı Rohingya Müslümanları için vah vah!! 
Filistin için vah vah!!! 
Vah vah demekten öte bir şey yapmayanlara da bir gün "vah vah!" denebilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.