Suriye, bir iç harp halinde. Şu ân dengesiz güçlerin mücadelesi var. Jet uçağına karşı piyade tüfeği gibi bir şey. Diktatör rejim insaf tanımıyor. Katliamın en dehşetlisi yirmi birinci asrın yüzüne karşı işlenmekte... Bir yerde katliam varsa failler de vardır. Failler, öncelikle, Beşar Esad ve yarım asra yakın bir süredir Suriye'nin tepesine çökmüş bir köhne rejimin dinamikleri. İkincisi Tahran ve üçüncü olarak da BM Güvenlik Konseyi. II. Dünya Savaşı günlerinden kalma bu haksız, adaletsiz ve bencil sistem sürdükçe dünya daha çok Suriyelere şahit olur. Çare, ya Türkiye'nin doğrudan silahlı mücadelesi veya Barış Gücü müdahalesi yahut da NATO müdahalesidir. İsabetli olan Barış Gücü şıkkıdır. Bir barış gücü teşkil ederek Suriye'yi gasp ve işgal etmiş rejimin adamlarıyla onlara itaat eden askerleri durdurulmalıdır. Peki hangi Barış Gücü? Birleşmiş Milletlerin turistten farksız barış gücü değil. Onlarla bir yere varılamaz. Kaldı ki Güvenlik Konseyi daimi üyeleriyle dolaylı şekilde katliama destek olup diğer tarafa dönerek destek oldukları cinayeti durdurmaya teşebbüs hiç de samimi bir tavır değildir. NATO da aslında bugün BM kuvveti haline dönüşmüştür. Bu itibarla Müslüman bir barış gücü isabetli olur. Buna kaynaklık yapacak olan da ya Arap Birliği veya İİT/İslam İşbirliği Teşkilatıdır. İkincisi devreye girince birinciye ihtiyaç kalmaz. Zira Müslüman ülkeler, adını kısaltarak söylemek gerekirse, İslam Teşkilatı'na zaten üyeler. O halde yapılacak olan İİT'nın üye ülkelerden acilen silahlı bir kuvvet teşkil etmesidir. Böyle bir kuvvet teşkil edilmeli ve kalıcı kılınmalıdır. Bir anlamda İslam dünyasının savunma gücü, NATO'su kurulacaktır. Belki İran gibi bazı devletler, ilk anda üye olmayarak asker ve silah vermeyebilirler. Ancak zamanla onlar da gelir. Bu aynı zamanda paralel BM'dir ve Güvenlik Konseyi keyfiliğine son vermedir. Ankara, teşkilatı derhal toplamalıdır.