Meşhur hadiseyi bir kere daha nakledelim. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, II. Viyana Kuşatması'nı kaybedince elde kalan birliklerle Belgrad'a çekilmiştir. Ağır bir mağlubiyet yaşanmıştır. Kimsenin ağzını bıçak açmamaktadır. Edirne'deki Padişah'tan ölüm fermanı gelir. Kara Mustafa Paşa çadırındadır. Cellat içeriye girer. Paşa, vaziyeti anlar. O ân söylediği söz, Viyana fethi kadar kıymetlidir. Kelleyi verecektir. Fakat sahip olduğu devlet şuuru akıllara durgunluk verecek çaptadır. Viyana eteklerinden dönmüş Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, celladına der ki: "Yerdeki halıyı kaldırın, devlet malıdır, kanımla kirlenmesin!" Şuura bakınız. Bozguna uğrayan Sadrazam Paşa, başına geleceği bildiği halde sahip olduğu engin şuur sebebiyle, kaçmaz, başka devlete iltica etmez, askerlerini de yanına alarak isyan etmez. Kellesini vurmaya gelen hey'eti katletmez, onları rehin almaz. Ortak kararı ifade eden Padişah iradesine mutlak şekilde itaat ederek kaderine razı olur. Eğer, Merzifonlu, o gün bozgundan sonra bir de isyan çıkartsaydı devletin hali nice olurdu? Belki de Osmanlı devleti 3 asır evvel inkıraz bulurdu. Bugün yeryüzünde Türkiye diye bir devlet olmayabilirdi. Hem imparatorluğun 3 asır daha yaşamasını. Hem de devlette devamlılığı, bugünkü hürriyetimizi bir şuura borçluyuz. Devlet şuuru. Bu şuur, sahibine yerine göre farklı sözler söyletir "ya devlet başa ya kuzgun leşe!" veya "ya Bizans beni alacak veya ben Bizansı alacağım!" gibi. Önce kelime yok edildi. Şuur kelimesi yerine "bilinç" dendi. Bilinç, şuurdaki derinliği vermiyor. Olsa olsa pilici hatırlatır. Şuursuzluğun böylesi tahminlerin ötesinde ziyanlara yol açtı. Devlet şuuru kendi kendine meydana gelmiyordu. Onu besleyen diğer müstesna unsurlar vardı. Din şuuru, millet şuuru, vatan şuuru, namus şuuru vs. Beyazıt Kulesini de Süleymaniye minaresini de, Boğaz Köprüsü'nü de ayakta tutan mimari hesaplar vardır. Dengeyi muhafaza eden, eseri ayakta tutan o hesabı alt-üst edecek bir müdahale kuleyi de minareyi de köprüyü de çökertir. Devlet şuurunu besleyen sosyolojik hesap din, millet, vatan ve namus ve benzeri şuurlardır. Bunları yok ederseniz neticesinde şehid olma fikrini de öldürürsünüz. Bir Mehmetçik modelini şuuraltından kazımaya kalkarsanız askerliğin temeline dinamit koyarsınız. Bunlarla oynanması devleti sarsar. Eğer bu değerler yerli yerinde değilse alt kimlik üst kimlik gibi tartışmalar kendine zemin bulamaz. Havada su dövülür. Ne yazık bütün bu mukaddes değerler şu gün zedelenmiştir. Hatta yer yer istihza malzemesidir. Dün besmelesiz ağza alınmayan kıymetler bugün hoyratça alay edilmektedir. Önce şuur kelimesi tahrip edildi. Sonra o mefhumun işaret ettiği değerler biçildi. En sonunda da devlet şuuru katledildi. Bir millet tarih sahnesinden böyle silinir. Şuurunu kaybeden insan ne ise devlet şuurunu kaybeden milletler de odur. Din, tarih, vatan, millet, namus, şehidlik, Mehmetçik, devlet şuurunun yapı taşlarıdır. Bu taşlar dökülmeye yüz tuttuğu içindir ki hırsızlıkta, kapkaçta, rüşvette, alkolde, uyuşturucuda, fuhuşta, bencillikte, suiistimalde patlama meydana geldi. Onlarca yıl emek verilip değiştirilmesine rağmen ceza kanunları acze düşmüştür.