KKTC'de cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Beklendiği gibi başbakan Mehmet Ali Talat, cumhurbaşkanı seçildi. Bu netice dahi KKTC'nin devlet olduğunun isbatıdır. Bir millet sandığa giderek ikinci cumhurbaşkanını dünyaya ilân etti.. Hayırlı olsun. Türkiye, AK Parti ile yeni bir döneme girip ortaya yeni simalar çıkınca paralel gelişmeler KKTC'de yaşandı. 17 Nisan itibariyle KKTC'de Rauf Denktaş dönemi bitti, Mehmet Ali Talat dönemi başladı. Seçimlere iştirak düşük oldu. Ancak cumhurbaşkanı adayı M. Ali Talat, bu iştirakin en yüksek oyunu aldı. Yeni cumhurbaşkanının ifadesiyle öğreniyoruz ki Türkiye bu seçime müdahale etmemiştir. Rauf Denktaş hakikaten bir dava ve mücadele adamıydı. KKTC varlığını, onun bu hususiyetlerine borçludur. Fakat zamanında atılması gereken adımlar atılamayınca KKTC dünyadan tecrid edildi. KKTC'nin tecridden kısmen kurtulması Ankara ve Lefkoşe'deki iktidar değişikliği üzerinedir. Önceki devirde Ankara ve Lefkoşe çözümsüzlüğü çözüm saymak gibi akıl almaz bir tezi prensip edinmişti.. Denktaş'ın hedefi müstakil bir KKTC'ydi. Talat'ın hedefi eşit haklara sahip, AB'ye girmeyi hedef almış konfederal yapıda bir KKTC'dir. Bu hedef, Ankara'nın da tercihidir. Kıbrıs problemi, her bakımdan kâfi miktarda yormuştur. Artık meselenin problem olmaktan çıkması lazım. Herkesin gördüğü gibi kuzey Kıbrıs'la güney Kıbrıs arasında refah uçurumu vardır. Kuzeyliler güneyin pasaportunu kullanıyor. Ancak yine herkes görmüştür ki güneye geçiş serbest olunca KKTC boşalmamıştır. Kıbrıs Türkleri lazım gelen bütün şartlara sahip olmasalar da bir devlete mensup olmanın ne demek olduğunu idrak etmişlerdir. Şimdi hedef o devleti yıkmak değil. Günün şartlarıyla takviye ederek yaşamasını temindir. Türkiye Yunanistan ve Kıbrıslılar bakımından yeni beyaz sayfalar açma zamanıdır. Bundan böyle kinler, düşmanlıklar değil dostluklar konuşulmalı. Türkler, Rumlar ve Yunanlılar 400 yıl aynı coğrafyayı paylaştılar. Bunun hikmeti, sırrı araştırılmalı. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Denktaş, mücadelelerden geldi. Milli tarafı haliyle ağır basmakta. Hisleri elbette kuvvetli. O bir dâvâ adamı. Talat ise barış döneminin insanı. Bir mantık ve muhakeme adamı. Başbakan olmadan evvel daha rahat görüş sahibiydi. Yetki ve sorumluluk kendisine kısa zamanda büyük mesafe aldırdı. Tarih, ileride KKTC, 20. asırda Rauf Denktaş'ı 21. asırda Mehmet Ali Talat'ı çıkardı diye yazacaktır. Denktaş savaş zamanlarının vaz geçilmez adamıydı, Talat da barış günlerinin vaz geçilmez adamı olma mecburiyetinde. Müzakerelerde ne çetin ceviz olduğunu ortaya koyacağından kimsenin şüphesi olmasın. Ümit ve temennimiz o ki KKTC, yeni dönemde sür'atle aradaki farkı kapatır ve bir refah topluma döner. Cumhurbaşkanı sayın Mehmet Ali Talat, Ankara, Brüksel ve dünya politikasına yön veren başkentlerle iyi geçinecektir. Diğer taraftan muhterem Rauf Denktaş'la da iyi geçineceğinin haberini vermiştir. Ama bu güzel haberi verirken haklı da olsa Denktaş'a cevap hakkı doğuracak incitici ifadeler kullanmamalı.. Selefinin varlığından, gücünden, tecrübesinden istifade etmeli. Önünde çok iş var. Annan planı tekrar açılacak. Yeniden referanduma gidilecek. Konfederal çatı çatılacak. Bunlar olurken Kıbrıs Türk'ünün, Türkiye'nin en fazla lehine olacak şartlar yakalanmaya çalışılacaktır. İç işlerinde kavgalı, dövüşlü, eski-yeni liderleri birbirlerine laf yetiştiren bir KKTC elbette zayıflar. Talat, Denktaş, herkes, sorumlu davranmalı. KKTC, sahip olması gereken bütün hakları elde etmiş olarak sonsuza kadar yaşamalı. Unutulmasın ki 17 Nisanda bir lider doğuyordu fakat aynı gün bir lider ölmüştü. Devirler, dönemler, zamanlar geçer, hizmetler kalır. Hırs, aklı örtmemeli. Dokuz düşünüp bir söylemeli.