Türkiye, AB ile Gümrük Birliği Sözleşmesini 1995'de imzalamıştı. O günden bu güne 10 yıl geçti. Bu zaman zarfında AB'ye 10 yeni devlet dahil oldu. Yeni üyelerden biri de Kıbrıs Rum tarafı. 3 Ekim'de müzakereler başlayacak. Avrupa Birliği tarafı, müzakerelerin yolunda gitmesi, bizim cephemizden beklenen faydanın beklenen zamanda elde edilebilmesi için adı geçen Gümrük Birliği'ne bu 10 devletin de alındığına dair bir ek protokol imzalamamızı istedi. Uzun zamandır bu istek gündemimizdeydi. Zira ortada bir problem vardı. Bizim "Rum Kesimi" AB'ninse "Rum Cumhuriyeti" dediği siyasi varlık da böylece o gümrük andlaşmasının şümulüne alınmış olacaktı. İktidarda kim olursa olsun vaziyet netameliydi. Bir çatal kazık söz konusuydu. Nihayetinde bir hal tarzı bulundu. 10 üyeyi gümrük birliğine dahil edecek fakat Kıbrıs Rumlarını devlet olarak tanımadığımızı bir beyanname halinde ilân edecektik. Öyle de yapıldı. Başka çare yoktu. Eğer AB hedefse. Bu bir medeniyet projesi ise. O zaman kendileriyle olmak istediğimiz insanlar bize bir mükellefiyet yüklüyorlardı. Onlarla gümrüklerle alakalı kolaylıklar getiren bir sözleşme imzalamıştık. Ancak aradan zaman geçmişti. Şimdi genişleyen birliğin diğer üyelerine de aynı hakkın tanınması gerekliydi. Şunu söyleyelim: İktidarda hangi siyasi ekip olursa olsun. AB'ye girme arzusundaki her hükümet, eli mahkum olarak bu protokolü imzalayacaktı. Hükümet protokolü imzalamış, fakat iki şarta da bağlamıştır. Bunlardan biri az evvel de dediğimiz gibi tanımama beyanı, diğeri de TBMM'nin tasdik iradesi. Meclis tatilde.Tahminler, tasdik edeceğinden yana. Buna rağmen belli olmaz. 3 Mart tezkeresinde olduğu gibi bir sürpriz çıkabilir. Temennimiz böyle bir şeyin gerçekleşmemesi. Olursa bunun dolaylı anlamı AB'ye reddiyedir. Ortalık çok karışır. İmzanın tanıma anlamına gelmediği batılı bazı hükümet adamlarıyla teknik kişiler tarafından da açıklandı. İktidar cephesi zaten ısrarla bunu müdafaa etmekte. Ek protokol, ana metne bağlı devletler arası siyasi bir metindir. Her siyasi metin aynı zamanda hukuki dayanaklara sahiptir. Hukukta metinlerin bir lafzı vardır, bir de ruhu. Ayrıca her ana ilkenin istisnası mevcuttur. Aslolan yeni üyelerle imzadır. Kıbrıs Rumları AB'ye girmese de ek protokol imzalanacaktı. Meseleyi Rumlara hasretmek yanlıştır. Lafzıyla bakınca bir tanıma görülüyor. Ancak, niyet önemli. İrade beyanında bulunan, imza koyuyor fakat metne muhalefet şerhi de koyuyor. Üstelik Türkiye, bu yol haritasını ilk günden açıkladı. Eğer AB için önce imza sonra ihtirazi kaydı ifade eden deklarasyon kabulü mümkün olmayan bir tasarruf telakki edilseydi o takdirde baştan itiraz ederlerdi. Onun için işi tanıdık-tanımadık inatlaşmasına sürüklememeli. Ek protokolü imzalamak lehimize mi değil mi? Hatta Gümrük Birliği ne? Faydalı mı zararlı mı? Eğer zararlıysa Rumlar olsa da olmasa da zararlı. Daha ufuklu bakmalı. Yalnızca Rumları görüp her şeyi ona kilitlemek siyasi magazin olmakta. Kıbrıs, bir çıkmazdaydı. Gerçekçi politikalarla kronik rahatsızlık tedavi edilmekte. Aslında ek protokolün imzalanması 72 milyonun birkaç yüz bine bir hoşgörü mesajıdır. Bundan sonra Rumların bir mazereti, Türkiye'nin başkaca mükellefiyeti kalmamıştır. Bu imza KKTC'nin istiklal beyannamesidir. Bıktıran Rumların nazını artık kimse çekemez. Ya Rumlar, Birleşik Kıbrıs Devletinde alt eşit devlet olarak Türkleri tanıyacak veya dünya KKTC'yi tanıyacaktır. Bu böyle sürüp gidemez.