Doğru tarih, bir memleketin en sağlam teminatlarından biridir. Övme ve sövmeyle tarih inşa edilemez. Övme ve sövmenin basit tatminler dışında işe yarar bir tarafı da olamaz.
Tarih ilmi, geçmişte yaşanmış vak’alardan bunlara ilave ve çıkarma yapmadan ders alma, ibret ve istifade içindir. Tarih, düne mercek, yarına ışık tutar. Bir laboratuvar çalışmasıdır. Laboratuvarda deney ve araştırmalara müdahale edilemeyeceği gibi tarihe de müdahale olamaz. Sonuç, iyi de olsa kötü de olsa sonraki nesiller için üzerinde çalışılacak malzemedir.
19 Mayıs 1919, tarihçi Murat Bardakçı’nın da eserinde belgelediği gibi bir devlet projesidir. Ki daha evvel de bu konuda defalarca vesikalar neşrolmuştu. Kırık gemi gibi lafların Erken Cumhuriyet dönemine mahsus bağnazlıklar olduğu bugün artık mahcup eden gerçekler olduğu net şekilde ortadadır.
Mustafa Kemal Paşa ve yanındaki hey’etin koca bir gemi dolusu at ve otomobillerle Samsun’a sevk edildiği tarihte Osmanlı Devleti devam ediyordu. Meşruti rejim vardı. İstanbul, İngiliz ve yanındaki devletlerin işgalindeydi. Devletin başında VI. Mehmed Vahideddin bulunuyordu… Vahideddin Han, veliahd iken yaptığı Berlin seyahatinde Mustafa Kemal, maiyetinde yâveriydi. Padişah, 4 Temmuz 1918’de tahta geçtiğinde imparatorluk, her yandan alev almıştı. Bu arada memleketin çok yerinde vatanseverler, Kuvayı millîye mücadelesi başlatmışlardı. Bu kahramanların teşkilatlandırılmaları lâzımdı. Mustafa Kemal ve yanındakiler bunun için seçilmiş ve işgal idaresinden vize alınarak Samsun’a sevk edilmişlerdi. Bu sevk, işgal kumandanlığına “asileri cezalandırma” şeklinde gösterilmişti. İsim belli olunca Mustafa Kemal Paşa, Sultan tarafından Yıldız Sarayı’na dâvet edilmiş, huzura kabul edilmiş ve vazifesi tebliğ edilmişti.
Osmanlı, hata ve sevapları, zafer ve kayıplarıyla ömrünü tamamlayıp tarihteki şerefli yerini almıştır. Devletler de insanlar gibi doğar, büyür, gelişir ve göçerler. Devlet-i âli Osman da bu akıbetten beri olamazdı. Milletimiz, O’nun yerine Devlet-i Ebed Müddet’in yeni tecellisi olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Türkiye’yi, bir kişi ve bir parti değil 1. TBMM kurdu. 2017’de de Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilerek 2023’te Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Asrı yürüyüşü olan Türkiye Yüzyılı başladı. Bugün ne yaptığını bilen kimsenin Cumhuriyetle ve laiklikle kavgası yoktur. Laikliğin vatandaşa karşı ideolojik silaha dönüştürülmesi her zaman zarar vermiştir.
19 ve 20. Asırlar, maalesef kayıp yüzyıllarımızdır. Erken Cumhuriyet döneminde ağır hatalar yaşanmıştır. Bunların aydınlığa çıkması, konuşulması gerekir. Erken ve orta asırlar gibi Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemleri de titiz, dürüst, namuslu fikrî çalışma laboratuvarlarına alınmalıdır.
Yalnızca övme imkânı olan bir yerde fikir hürriyetinden söz edilemez. İlahlaştırma da firavunlaştırma da zarar verir. Şimdilerde siyasette yumuşama ihtiyacı geç de olsa keşfedildiği gibi yumuşama, anlayış ve uzlaşma yakın tarih için de tatbik edilmelidir. Tarihçi, araştırmasını hiçbir korku ve baskı hissetmeden yapabilmelidir.
Dalkavukluk metinleri tarihî eser olamaz. Öfkeli metinlerse zarar verir.
Atatürk’ü Koruma Kanunu, CHP’nin değil DP’nin eseridir. CHP bu kanuna sahip çıksa da sadece zarar görmüştür. Böyle bir kanuna iletişim çağında gerek yoktur. İlk Reis-i Cumhur hakkında kim ne diyecekse söylemiştir. Öven de fazlasıyla övmüştür. Hatalar birbirini beslemektedir. Atatürk’ün adı bile aslına uygun söylenmemekte. Hayattayken isminden Mustafa’yı kaldırmış ve Kemal’i de “Kamal” yapmıştır. Hem nüfus kütüğünde ve hem de Selanik’teki evde böyle yazmaktadır. Soyadı kanunu çıktığında önce “Özsoy” ismini almış bir yıl kadar sonra Meclis’te aile adı Atatürk yapılmıştır…
Hatasızlık beşere mahsus değildir. Hakan, Sultan ve Padişahların hataları olduğu gibi Reis-i Cumhur ve Cumhurbaşkanlarının da hataları vardır ve olacaktır.
Bundan dolayıdır ki bir süredir şunu teklif etmekteyiz:
-Devlet, namuslu tarihçilerden bir hey’et teşkil ederek onları 10 yıl gibi bir süre zarfında son 4 asrımızı 12 cilt hâlinde yazmaları için vazifelendirmelidir. Bundan böyle öfkeli tarih dönemi de resmî tarih dönemi de kapanmalıdır.
Tarihçi, ilahlaştırmadan ve firavunlaştırmadan yüksek mes’uliyyet hissiyle doğruları yazmalıdır.
Bunun gerçekleşmesi, istikbalimize büyük faydalar kazandıracaktır. 4 Asırdır darbelerden de kavgalardan da çok çektik. Türkiye Yüzyılında sağlam yol almalıyız. Darbeler dönemi kapatılmaya çalışıldığı gibi kavgalar dönemi de kapatılmalıdır.
Akıllara oturmayan son yuzelli yıl tekrar ele alınmak zorundadır. Uzun süredir bu kadar güzel bir makale okumadım. Kalemine sağlık. İnsanlarımızı şiddete meyletmeden yalan yazılan tarihi de bir şekilde duzeltmez zorundayiz.
Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış...
elinize sağlık efendim Duygularımıza tercüman oldunuz