Kendi partisi, kendi yakın çevresi dahil büyük çoğunluk, başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacağı, Çankaya'ya çıkacağı kanaatinde. Bu kanaat, ana muhalefet liderinde bir inanç haline gelmiş. Aylar öncesinden beri "şafak sayıyor" demekte. Peki, aday olacak mı, olmayacak mı? Gerçeği, Abdullah Gül'den başkasının bildiğini sanmıyoruz. Tayyip Erdoğan, niyetini yalnızca bu çok yakın arkadaşına açmış olabilir. Başbakanın bütün ısrarlara rağmen her defasında "nisandan önce adayımızı açıklamayacağız" demesi muhalefeti fikri sabite sürükledi. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı mayıs ayı yaklaştıkça da hırçınlıklar artmakta. Bütün kesimlerdeki bütün muhalifler var güçleriyle taarruz halindeler. Kuzey Irak'ın bile buna vesile edileceği fısıltı gazetesinde okunmakta. En son bir eski 28 Şubatçı savcısı, hukuku zorlama yorumlarla çarpıtarak Çankaya yoluna kasis döşemeye çalıştı. Tayyip Erdoğan'ın bütün bu harala-güreleye bilerek imkân verdiğini sanıyoruz. Rahmetli Turgut Özal, olmadık zamanda olmadık bir laf eder, basını-yayını, muhalefeti-sendikası bu lafı tartışırken O, işine bakar, zaman kazanır, yol alırdı. Hemen her alanda Turgut Özal'ı model alan başbakan Erdoğan, çok kuvvetle muhtemeldir ki karşısındakileri böyle bir mesele ile meşgul ederek işine bakmaktadır. Ne yazık ki muhalefetin hemen her kanadı, hemen hemen hiçbir konuda kamuoyu önüne esaslı bir proje getirmedi. Muhalefet elbette eleştirecektir. O tenkit eder, hükümet istifade eder. Ancak tenkitten başka bir şey olmazsa projeler, alternatifler geliştirilmezse ülke adına kayıp olur. Muhalefet için Çankaya'dan başka iş yok. Tayyip Bey, adayın TBMM'den çıkacağını söyledi. Bu şüphesiz ki kanun değil. Vazgeçilmez prensip de değil. Pekâlâ meclis dışından birini de gösterebilirler. Şüphesiz ki Çankaya'ya çıktığında partisinin sarsılacağını bilmekte. İnsan diktiği bir fidan bile kırılınca üzülür. Nerde kaldı ki kendi eliyle kurup iktidar yaptığı partisini feda etsin. Diğer mahzur, Türkiye'nin sancılanmasıdır. Şu günkü şartlar, bazı neticelere hazır değil. Sayın Erdoğan'ın kendi şahsi arzularını Türkiye menfaatlerine tercih edeceği tahmin edilemez. Ne partisi için, ne Türkiye için "benden sonra Tufan diyemez". Üstelik ortada bir Turgut Özal tecrübesi var. Oraya çıktı, partisiyle ters düştü, inip yeniden parti kurmaya başlamışken ömrü vefa etmedi, eski partisi de kan kaybederek ligin alt sıralarına düştü. Tarihten ibret alınmazsa tekerrür mukadderdir. Üstelik Recep Tayyip Erdoğan, mümin bir insandır, kadere inanır. Kaderinde cumhurbaşkanlığı varsa partisi iktidarda bulunmasa dahi mümkün olabilir. Muhalefetin en büyük kabahati Emine Hanımın baş örtüsünü dillerine dolamalarıdır. Ayıp edilmekte. Bir hanım, inancı gereği tercihinden dolayı sürekli hırpalanmakta. Neden baş örtüsü dillere pelesenk yapılıp da Emine Erdoğan ve çocuklarının düzgün hayatları görülmemektedir. Ne o ne çocukları bir tek laf ve hareketleriyle topluma ters düştüler. Madem sık sık Özal dönemini hatırlıyoruz o halde devrin "first lady"si ile elinin altındaki modern cariyeler "papatyalar"ı unutmayalım. Recep Tayyip Erdoğan, belki çok önceden aday olmayacağını ilân edecekti. Fakat muhalefetin her kesimiyle 1.5 metrelik beze takmaları, bundan dolayı kazan kaynatmaları başbakanı öfkelendirdi. Kimse bir yere tesadüfen gelemez. Tayyip Beyin zekâsını biliriz. Son dakikada muhalefeti şoke edecek bir aday açıklarsa şaşmayınız. Ne de olsa eski bir futbolcu. Kaleciyi ters köşeye yatırabilir. Aday olmayacağı kesin mi? Bizce kesine yakın. Akıl-mantık-sağduyu aday olmasına mani. Kimi aday gösterecek? İsim olarak bilmiyoruz. Kendisi ve yardımcısı sayın Gül'den başkasının bildiğini de sanmıyoruz. Tayyip Bey, yeni yılın ilk haftasında Çankaya'yı düşünmediğini beyan etmelidir. Böylece hem lüzumsuz gerginlikleri önlemiş olur, hem de muhalefetin "bastırdık kaçırttık" deme imkânını elinden alır. Büyük Türk düşünürü Erzurumlu İbrahim hakkı Hazretleri ne diyor: Hak, şerleri hayr eyler/Zannetme ki gayr eyler Mevla'm görelim neyler/Neylerse güzel eyler.