TBMM'nin alması gereken karar

A -
A +

Başbakanla birlikte Afrika'ya giden Başbakanlık müsteşar yardımcısı İbrahim Kalın, intibalarını TRT'de naklederken bir yerde şunu dile getirdi. Ziyaret ettikleri bazı devletlerde bugün dahi camilerde imam efendiler, hutbede Hakan Halifelerimizin isimlerini zikrediyorlarmış. Bu hadise, o ülkenin mânen nereye bağlı olduğunu gösterir. Uygulama, bir tarihte Açe'den Urumçi'den, Aden'den, Somali'den Budin'e, Belgrad'a kadar bütün İslam coğrafyasında yaşanıyordu. Bugünse uzak Asya ve Afrika'da görülebilmekte... O halde kim daha Osmanlı? Hakan Halifelerin isimlerini hutbede zikretmeye devam eden o vefalı insanlar mı? Osmanlı Hakan Halifesiyle, bütün Hanedan mensuplarını bu topraklardan ihraç edip aç, bîilaç gurbet zulümlerine maruz bırakanlar mı? Gerçekler, bir güneş gibi doğuyor. Sisler dağılıyor. Her şey, aslına rücu etmeye başlamakta, mızraklar çuvala sığmamakta, yalanlar artık kimseyi kandıramamakta. Bugün kimin haklı, kimin haksız, kimin ne, kimim mazlum olduğu ortaya çıkıyor. Yassıada dâvâları yeniden açılıyor, Adnan Menderes ve idam edilen bakanlarından özür dileme adına iadei itibar yapılacak. Bu olmalı. Kim iftiraya uğramış, haksız yere hapse atılmış, hürriyetinden veya canından olmuşsa onlara şerefleri iade olunmalı, şahsı mânevîlerinden af dilenmeli. Ne var ki bu özrün, bu affın ilk dilenmesi gereken son Hakan Halife Vahideddin Han ve Hanedan-ı ali Osman'dır. Niçin? Helalleşmek, hakkı teslim etmek adına. Gönül almak için, evlatları olmalarına liyakatimiz uğruna. Bunlar politik tasarruflar değildir. Geçenlerde TBMM vereceği bir kararla "Sultan 6. Mehmed Vahideddin Han aleyhine Nutuk'ta yer almış ağır ve haksız ifadeleri çıkartmalıdır" demiştik. O teklifi tekrar ederken bir şey daha diyoruz. 3 mart 1924 tarihinde Hanedan-ı ali Osman, 24 saat içinde vatandan sürüldüler. O insanlar, kadın ve erkeğiyle çok zahmetlere katlandıkları halde hiçbir gün bizi mahcup edecek bir ayıp işlemediler, hiçbir gün devletimiz ve milletimiz aleyhine bir tek kelime konuşmadılar. Çünkü onlar, varlıklarında bir asalet taşıyorlardı. Sürgünle, kanunla, galiz sözle asalet kimseden sökülüp alınamaz. Buna rağmen yurda kabulleri bile azap oldu. O zaman dahi aileleri parçaladılar. 1952'de hanımlara müsaade edildi. Erkeklerin gelmesi ise ancak 1974'te mümkün oldu. Bir vazifenin eda edilme, bir hakkın teslim vaktidir. TBMM bugün bir karar alarak ilgili kanunda tashih yapıp Hakan Halife ve Hanedan'a iadei itibar etmeli, o Hanedanın vaki hizmetlerinin kıyamete kadar şükranla yâd edileceği Hanedan reisi Harun Osmanoğlu'na tebliğ edilmelidir. Tarihle barışmak adına bir değerli adım ve âli cenablık olur.Başbakanla birlikte Afrika'ya giden Başbakanlık müsteşar yardımcısı İbrahim Kalın, intibalarını TRT'de naklederken bir yerde şunu dile getirdi. Ziyaret ettikleri bazı devletlerde bugün dahi camilerde imam efendiler, hutbede Hakan Halifelerimizin isimlerini zikrediyorlarmış. Bu hadise, o ülkenin mânen nereye bağlı olduğunu gösterir. Uygulama, bir tarihte Açe'den Urumçi'den, Aden'den, Somali'den Budin'e, Belgrad'a kadar bütün İslam coğrafyasında yaşanıyordu. Bugünse uzak Asya ve Afrika'da görülebilmekte... O halde kim daha Osmanlı? Hakan Halifelerin isimlerini hutbede zikretmeye devam eden o vefalı insanlar mı? Osmanlı Hakan Halifesiyle, bütün Hanedan mensuplarını bu topraklardan ihraç edip aç, bîilaç gurbet zulümlerine maruz bırakanlar mı? Gerçekler, bir güneş gibi doğuyor. Sisler dağılıyor. Her şey, aslına rücu etmeye başlamakta, mızraklar çuvala sığmamakta, yalanlar artık kimseyi kandıramamakta. Bugün kimin haklı, kimin haksız, kimin ne, kimim mazlum olduğu ortaya çıkıyor. Yassıada dâvâları yeniden açılıyor, Adnan Menderes ve idam edilen bakanlarından özür dileme adına iadei itibar yapılacak. Bu olmalı. Kim iftiraya uğramış, haksız yere hapse atılmış, hürriyetinden veya canından olmuşsa onlara şerefleri iade olunmalı, şahsı mânevîlerinden af dilenmeli. Ne var ki bu özrün, bu affın ilk dilenmesi gereken son Hakan Halife Vahideddin Han ve Hanedan-ı ali Osman'dır. Niçin? Helalleşmek, hakkı teslim etmek adına. Gönül almak için, evlatları olmalarına liyakatimiz uğruna. Bunlar politik tasarruflar değildir. Geçenlerde TBMM vereceği bir kararla "Sultan 6. Mehmed Vahideddin Han aleyhine Nutuk'ta yer almış ağır ve haksız ifadeleri çıkartmalıdır" demiştik. O teklifi tekrar ederken bir şey daha diyoruz. 3 mart 1924 tarihinde Hanedan-ı ali Osman, 24 saat içinde vatandan sürüldüler. O insanlar, kadın ve erkeğiyle çok zahmetlere katlandıkları halde hiçbir gün bizi mahcup edecek bir ayıp işlemediler, hiçbir gün devletimiz ve milletimiz aleyhine bir tek kelime konuşmadılar. Çünkü onlar, varlıklarında bir asalet taşıyorlardı. Sürgünle, kanunla, galiz sözle asalet kimseden sökülüp alınamaz. Buna rağmen yurda kabulleri bile azap oldu. O zaman dahi aileleri parçaladılar. 1952'de hanımlara müsaade edildi. Erkeklerin gelmesi ise ancak 1974'te mümkün oldu. Bir vazifenin eda edilme, bir hakkın teslim vaktidir. TBMM bugün bir karar alarak ilgili kanunda tashih yapıp Hakan Halife ve Hanedan'a iadei itibar etmeli, o Hanedanın vaki hizmetlerinin kıyamete kadar şükranla yâd edileceği Hanedan reisi Harun Osmanoğlu'na tebliğ edilmelidir. Tarihle barışmak adına bir değerli adım ve âli cenablık olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.