ABD ile 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra hayli sancılı zamanlar yaşadığımız herkesçe malum. Birçok misaller verilebilir. İpler kopmadı, köprüler atılmadıysa bunda iki taraf yönetimlerinin her şeye rağmen dostluğu kaybetmemek için sabırla hareket etmelerinin önemli rolü olmuştur. Ancak bu tutum, nâhoş gelişmeler yüzünden Türkiye'de Amerikan aleyhtarlığının yükselmesini engelleyemedi. Birinci sebep, şehit cenazeleridir. Tabutlar geldikçe aleyhte grafik yükseldi. Halk makro planda sorumlu olarak ABD'yi görmekte. Başbakan Tayyip Erdoğan bu havada ABD'ye gitti. Doğrusunu söylemek gerekirse bu ziyaret için Beyazsaray'dan randevu istendiğinde verilmeme ihtimalini dahi düşünmüştük. Gerçi bir önceki yılda G.W. Bush Türkiye'yi ziyaret etmiş, Ortaköy Camii ile Boğaziçi Köprüsünü arkasına alarak dünyaya İstanbul görüntüleri sunmuştu ama sonraki temaslar hep buruk cereyan etti. Zaman zaman örtülü gerginlikler bile oldu. Yine de ne Ankara, ABD'den vazgeçiyor ve ne de Washington, Türkiye'yi gözden çıkarabiliyordu. Türkiye, vazgeçmiyordu çünkü bu netice reel politiğe aykırı olurdu. ABD süper güçtü. Yarım asrı bulan yakın münasebetlerimiz tam da "stratejik ortağız" sözleri yeni yeni telaffuz ediliken her şey tehlikeye girmişti. Hemen şunu söyleyelim, ziyaret, tahminlerin ötesinde başarılı geçmiş görünüyor. Kıbrıs, PKK, Kuzey Irak, Kerkük, Irak, İran, Suriye, Filistin, Lübnan, Darfur, Avrupa Birliği, ülkemizin elde ettiği ekonomik istikrar konuşulan başlıca meseleler. Bizim açımızdan problem, ABD'nin terör örgütüne karşı net tavır almasıydı. Halk samimiyetsizlikten şikâyetçidir. Başbakan da sevilmemeniz bu yüzden mealinde konuştu. ABD başkanının PKK'ya karşı yanımızda yer alacaklarına dair somut vaatte bulunduğu ifade edilmekte. Bizden istenense içinde bulunduğumuz geniş bölgede ABD'yi yalnız bırakmamak. Bu konuda da biz teminat vermiş bulunuyoruz. Amerika, işgal başlarken yapılan sağduyulu tahminlerde dile geldiği gibi Irak'ta batağa saplanmıştır. Afganistan'da sonuç alamamıştır. Hemen her sıcak çatışmada ABD kaybetti. Irak giderek kangrenleşmekte. Dert büyümekte. Siviller ölmekte. Türkiye, ABD'yi terörle mücadelesinde karşısına değil yanına almak istiyor. Kandil dağı ve çevresine onun vizesiyle girebileceğini bilmekte. Keza ABD de İran, Irak, Filistin, Lübnan hatta Darfur, hatta Afganistan problemlerini Türkiyesiz çözemeyeceğinin şuurunda. Bu sebeple geçmişe bir sünger çekilmesi gerekiyordu. Bakalım bu temas ve uzayan görüşmeler, iltifatlar hakikaten hayata da geçecek mi, yeni bir sayfa açılabilecek mi, yeni bir dönem başlayacak mı? Biz "eski dost düşman olmaz" deriz. ABD eski dostumuzdur. Bill Clinton zamanında dostluk zirvede iken halefi George W. Bush devrinde yerlerde sürünür oldu. O halde kabahatli mevcut Washington yönetimine muhalefet eden Türk milleti değil. Beyazsaray, "nerede hata ettim?" diye kendini sorgulaması lazım. Eğer dürüst hareket edilirse bundan hem iki devlet ve hem de bölge halkları istifade eder. Eğer bir zaman sonra Amerikan subayları yine bir toplantıda Türkiye'yi bölünmüş gösteren haritalarla ders vermeye devam ederlerse ziyaretteki şu sözler iyi temenniden öteye gitmez. Açılan beyaz sayfayı kirletmemeli. Amerika çok dikkate etmeli. Türkiye, zaten dikkatli. Başarılı geçmiş görünen ziyaret beklenen sonuçları verirse daha huzurlu bir dünyada yaşama ihtimalimiz artar. Türkiye, geniş bölgemizde çok daha büyük roller almalı, Beyazsaray, bunu desteklemeli ve ayrıca Bush yönetimi şu BOP fantezisini bırakmalıdır.