Türkiye'de gündem ne sadece Lübnan'a asker göndermek, ne adeta yedeklerden kurulan Basketbol Millî Takımımızın başarısı, ne zenginler sporu Formula 1'in şehrimizde yapılması münasebetiyle 2.2 milyar dünyalının İstanbul'u seyretmesi, ne en feci haber 16 yaşındaki kızın öz annesini öldürdükten sonra içki partisi düzenlemesi ve ne de şarkıcı-türkücü-popçu takımının magazin tezgâhıyla milyonları yörüngeleri etrafında fıldır fıldır döndürmeleri. İktisatta meşhur bir kaide vardır, şöyle der, "kötü para iyi parayı piyasadan kovar". Asıl konuşulması gerekenler bir şekilde gündemden kovulmakta. Gerçek gündem yerine ucuz, sıradan seviyesiz laf yığınları ön plana çıkmakta. Geçen hafta Türkiye'de kitap tercümesi de gündemde tutunmak istendi. Kolay mı? Zaten ele alış şekli de linç felsefesine dayanıyordu. 1991 yılı olmalı, TGRT'yi kurma günlerindeydik. Enver Ören Beyin evinde toplantı tertiplemiştik. O gün, Sabri Ülker vardı, daha sonra 21. yüzyılda bakan olan bir iş adamı ve birkaç kişi daha. Birçok hararetli konuşmalar olmaktaydı. İhlas grubu ilk defa Türkiye'ye özel radyo televizyon getiriyordu. Bunun onlarca halli gereken tarafı vardı. Bir ara sonradan bakan olan dostumuz gayet samimi şekilde şunu sordu; "Enver Bey, merak ediyorum, televizyonu kurdunuz, bir Amerikan filmi oynatacaksınız diyelim, şöyle bir sahne var, kovboy, kapıya tekmeyi vurup bara girerken 'hey garson ver bir bira mı diyecek, ver bir ayran mı?' Enver Ören, "Ver bir bira diyecek tabiî" dedi. Sualin sahibi dinî bir hassasiyetle sormuştu. Fakat bir gerçeği unutuyordu, alkol Müslüman'a haram... Kitap tercümelerinde hizmet adına bazı büyük hataların işlendiği öteden beri bilinmekteydi. Örnekleri de ortada. Kasıt var mı? Mantık, aynen kovboya barda ayran istetme mantığı. Bu bir vakıa. Fakat diğer vakıayı da görmek lazım. Kitabın aslında faraza "Aman tanrım!" diyorsa yayınevi de bunu "Aman Allah'ım!" diye basmışsa bunda ne mahzur olabilir? Mütercim ne yazık ki nerede "Tanrı", nerede "Allah" nerede Cenab-ı Hak" deneceğini bilmiyor. Bakınız televizyonlara "kahretsin" diye bir öfke kelimesi dolaşıp durmakta. Bunun aslı hoş bir temenni olmasa da "Allah kahretsin"dir. Maalesef "Allah" demekten bugün dahi imtina eden zihniyetler mevcut. Kim, neyi kahredecek, öznesiz cümle olur mu? Onun gibi son zamanlarda bazıları "nur içinde yatsın" yerine "ışıklar içinde yatsın" diyorlar. Kelimeleri ön palana alırsak mümkün. Ancak nur ve ışık aynı değil. Sadece kelime tercüme ederseniz yanılırsınız. Nur kelimesinde metafizik boyut vardır. Halbuki konuşmalarımızda muhatabın yakınlık ve yaşına göre hem "gözümün nuru" hem "gözümün ışığı" deriz. Aynı şekilde "Tanrı misafiri" yerine güya din adına hareketle "Allah misafiri" denemez, çağdaş görünmek uğruna "Tanrıya ısmarladık" denemeyeceği gibi. Bir yanlışlık dile getirilirken linç felsefesi güdülürse o zaman da başka rezalet doğar. Oysa Türkiye'nin, Türkçe'nin, yayıncılığın "tercüme" diye devâsa bir meselesi var. Bunun görülmesi konuşulması çare bulunması şart. Tercüme işi felakete doğru gidiyor. Türkçe bir de bozuk tercümeyle harap edilecek. Mütercimlik okulları, evvela Türkçe'yi layıkıyla öğretmek zorundalar. Türkçe bilinmeden bir yabancı eser dilimize kazandırılamaz. Her sene yüzlerce eser Türkçe'ye çevrilmekte. Fakat kaçında doğru Türkçe var? Reklamlarla dikkati çekilen okuyucu kitabı alıyor. Ancak çoğu bitirilmeden bırakılıyor. Tercüme, evvela ana dili zengin şekilde bilerek, ona bihakkın vâkıf olarak yapılır. Sonra eserin aslına sadakat esastır. Şu var ki diline eser kazandırılan milletin vazgeçilmez değerleri ihmal edilemez. Tercüme, kitabı tercüme edilen yazarın kastını, ne demek istediğini anlamak ve anlatmaktır. Yoksa kelimeler tercüme edilmiş olur ki bu da çok zaman komik, anlaşılmaz ve abes sonuçlar doğurur. Yayınevleri, mütercimlik okulları, tercüme büroları, mütercimliği meslek edinmiş olanların bir araya gelmeleri lazım. Evet lazım, gelebilirler mi? Keşke. Ama bir araya gelebilmeleri için şimdilerde sponsor denen güçlü hamilere ihtiyaç var. Kim sponsor olacak? Ne bir petrol şirketi, ne bir telefon şirketi ne bir banka... sponsor olur. Mevzubahis olan Türkçe, ana dilimiz, ses bayrağımız. Falan sanatçının iç çamaşırının müzayedesi yapılsa sponsor kuyrukları oluşur Seks, spor ve müzik... Gündem bunların. Bir parça da siyaset konuşulmakta. Orada ise hatalar zirve yapmakta. Etrafımızı görmezsek bir gün de bu topraklar "elin memleketi" olur. Bugün "elin memleketi" dediğimiz coğrafya 80 sene evvel İzmit, Ankara kadar bizimdi.